Bir Kaldırım Taşı

in Proof of Brain2 years ago

Sevdiklerinden ve alıştığı yerden uzakta insan daha çok düşünüyor özgür zamanlarını. Hani hep yaz sıcağında karı kış soğuğunda denizi özler ya insan. Benim de şuan bu kış günlerinde aklıma sahil kenarında yürüyüş yaptığım, kamp yaptığım günler geliyor. Sahilde taşların üzerinde otururken bir taş alıp denize atsam, hep acaba o taş nasıl düşünüyordur diye geçiririm içimden. Binlerce yıldır denizden sürüklenip, ufalanıp, yuvarlanıp sahile vurmuş. Ben gelip alıp tekrar denize atmışım. Dönmek mi isterdi denize? Yoksa karada başka yollar mı izlemek isterdi. Bunları düşünürken taş gözümde daha çok karakteri olan bir kişi haline büründü. Ben de bir taş hakkında kısa bir hikaye yazmak istedim. Keyifli okumalar.

image.png

Kaldırım Taşı

Sessiz ve soğuktu cadde yine o sabah, her sabah olduğu gibi. Caddeler bir iki insanın akşamdan kalma sarhoş yürüyüşünü saymazsak bomboştu. Güneşin üzerine doğmak üzere olan boş kaldırımlar da öyle. Arnavut kaldırımları gibi köşeleri yuvarlanmış yaşlardan döşenmişti kaldırımlar. Kimi küçük, kimi büyük, kimi göçük, kimi kırık birsürü taş. Sabah güneşiyle birlikte canlanacak caddenin köşesindeki bir kaldırım taşı, fırtınadan önceki sessizliğin tadını çıkarıyordu. Günün en sevdiği ikinci anıydı bu. Henüz kimseler gelmemişken, o sert ayakkabılı, botlu nereye bastığına bile dikkat etmeyen insanlar uyurken. Hele bir topuklu ayakkabıyla gelen kadın var ki, sabahları caddenin karşısındaki dükkandan kahvesini alır ve atölyenin köşesinden yürüyüp giderdi. Ah o sivri topuklar. Bir insan neden giyer li onları diye düşünüyordu. Evet, günün en sevdiği ikinci vaktiydi bu, çünkü güneş doğduktan, caddeler kalabalıklaştıktan ve bol bol yüzüne ayakkabı tabanı yedikten sonra saat 9 civarı işte o geliyordu. Narin yumuşak ayakkabılarıyla, kızıl saçlarıyla, sabahları tanıdık toprak ve kil kokusuyla gelip atölyesini açan genç heykeltıraş. Işte günün en sevdiği saatleri bunlardı. Her sabah heycanla onun ayak seslerini dinler yavaşça caddede yürüyüşünü izler ve geniş büyük ahşap kapıyı açmasını beklerdi. Atölyenin camından çekiç sesleri eşliğinde içeriyi izlerdi. Minik elleriyle nasıl da güzel şekil veriyordu taşlara ve mermerlere. Bazen yoldan geçen insanlar atölyedeki sanat eserinin meydana gelişini hayranlıkla izlerken kalabalık oluşturur, kaldırım taşının görüş alanını kapatırdı. Işte öyle anlarda çok sinirlenirdi. Hep aklından oradaki yaşlardan bir tanesi olma düşüncesi geçerdi. Acaba nasıl bir şekle sokabilirdi kaldırım taşını? Bir sanat eserine dönüşebilir miydi? Atölyede olmak için yeterli miydi? Onu hiç farkedecek miydi? Sorular kafasını kurcalarken güneş yüzünü kasabanın evlerinin çatısından göstermişti bile.

Günün ilk ışıklarıyla insanlar yine sokaklara dökülmüş iş ve aş uğruna hızlı hızlı yürüyorlardı. Sabahın erken saatleri biran önce geçse ve narinayakkabılıyı görse diye düşünüyordu. Evet onca kaba saba insanın içinde ona öyle sesleniyordu. Sanki elleriyle çekiciyle taşlardan parça parça koparan bir insan, bastığı taşlara bile nazik olacak gibi gelmiyordu ama öyleydi.

İşte seninki geliyor Köşe, dedi Kenar taşı. Hemen yanında duran arkadaşının nekadar heyecanlı olduğunu göreniliyordu. Köşe, saçların olsa saçlarını düzeltecek, imkanı olsa papyon bile yapabilirdi. Yeterki yumuşak ayakkabılı hanımın dikkatini çekebilsin. Bir kaç gece önceden yağan yağmurdan dolayı tertemiz duruyordu. Tüm özgüvenini topladı ve kadının gelişini bekledi.
Bu kez beni fark edecek, buna eminim. Dedi Köşe.
Tabi ki, her zamanki gibi çok iyi görüyorsun, dedi Kenar, arkadaşını üzmek istemiyor ona duymasını istediği şetleri söylüyordu. Ama içten içe biliyordu ki Köşeninki ulaşması imkansız bir hayaldi. Kaldırımda yüzlerce birbirinin aynısı taşlar vardı. Hem atölyede daha güzel işlenmesi kolay ve temiz taşlar varken, bir kaldırım taşını ne yapsın ki diye düşünüyordu. Yine de arkadaşına destek olmaktan vazgeçmiyordu.

Kadın yavaş adımlarla dükkanın önüne doğru yürüdü ve kapıyı açmak için anahtarlarını çantasında aramaya koyuldu. Bugün farklı bir havası vardı kadının yüzünde bir telaş. Her zamanki sakin ve dingin halinden biraz uzaktı. Anahtarları çantasından çıkardığında, minik ellerinden kayıverdi anahtarlar. Kaldırım taşlarına düşen anahtarların sesi caddede yankılandı.

Köşe'nin kalbi yerinden çıkacak gibiydi. Ilk defa bukadar yakınlaşabilecek olma düşüncesi onu iyice heycanlandırıyordu. Anahtarlar tam da yanına düşmüştü. Heykeltraşın maharetli elleri uzanıp anahtarları almak için bir hamle yaptığında Köşe be Kenar nefeslerini tutmuş kırmızı ojeleri parmakları izliyordu. Genç kadın anahtarları yerden aldığı gibi doğrulup kapıya yöneldi. Köşe yaşadığı şokun etkisiyle tek bir söz bile söyleyemiyordu. Kenar ise hem olanlara hem de arkadaşının istediği şeye bukadar yaklaşmış olmasına şaşırıyordu. Sonunda kadın kapıyı açtı ve içeriye girdi. Yine atölyenin camında tanıdık bir manzara vardı. Söyledim sana değil mi birgün beni fark edecek diye. Dedi Köşe. Biliyorum birgün beni de alıp atölyesine götürecek ve bu kaldırımdan kurtulacağım.

Sort:  

Çok güzel bir hikaye olmuş eline sağlık. Farkedilen taşlar olmak dileğiyle :))