ZAMAN İÇİNDE GEZİNMEK

in #blog6 years ago (edited)

Zamanda yolculuk.png


Geçen senelerde ailecek severek izlediğimiz bir dizi vardı, çoğunuz bilirsiniz Muhteşem Yüzyıl. Bu dizinin aslına bakacak olursanız "çok da bir esprisi" yoktu. İyi ve zengin bir prodüksiyon olmanın ekmeğini yiyordu. Cancanlı sahneler, zamanının en önemli kişilerini işliyor olması, rengi, ışığı bol savaş sahneleri, aşk-ihtiras derken ilgi çekiyordu ve belli bir süre sonra da düzenli olarak izleme isteği uyandırıyordu. O diziyi izlediğim gecelerde yattığımda gözümü kapatıp o dönemi hayal ederdim.

O görkemli zamanlar 'gerçekten' nasıldı?
O dönemde yaşayan insanlar nasıl görünüyorlar ne yiyorlar ne içiyorlardı?
O zamana gidebilseydim konuştukları Türkçe nasıl olabilirdi?
Ben oraya bu halimle gidebilseydim acaba bana ne yaparlardı? Durumu izah etmeye çalışsaydım beni anlayabilirler miydi?

vs.vs.vs.vs.

Bütün bu düşler ve fanteziler aslında insanlığın çok eski zamanlarından beri düşündüğü ve deneyimleyebilmeyi arzu ettiği bir kavramdan geliyor... "Zamanda Yolculuk!"

ZAMANI ANLAYABİLİYOR MUYUZ?


Sizlere özünde bir Fizikçi olarak Zaman nedir'i anlatmadan önce Zamanı Anlayabiliyor Muyuz? diye sormalıyım. Düz tanımlarla ya da birbiri etrafında takla atan karmaşık entropi denklemleriyle zamanı anlatabiliriz elbet. Ama önemli olan anlatmak değil, anlaşılabilir olmak. Bu kadar çok anlamak-anlatmak demişken Zamanı anlamaya çalışalım. Ben zamanı hissedebiliyorum. Ama anlamakta çok güçlük çekiyorum. Size ne demek istediğimi şöyle anlatmak isterim: Yaşamımın ilk dönemlerinde ergenliğe kadar geçen süre zarfı benim için o kadar uzunmuş gibiydi ki anlatamam. Çocukken büyüyüp 15 yaşına gelebilmek için yüzyıllar geçmesi gerekiyormuş gibi geliyordu. Halbuki hepitopu geçecek olan zaman 10 yıl...
Ama ergenlikten sonra (15-25 yaş arası diyelim) o dönemin nasıl da çabuk geçtiğini ne ara o yılları bitirmiş olduğumu hala daha tam olarak anlayamadım desem yeridir. 25'ten sonra ise her gün inanılmaz bir hızla geçiyor ve ben bunu durduramadığımı farkediyorum.

Geçen aylarda kaybettiğim babannemle yaptığım konuşmalarda (ki artık son yılları imiş) ömürün 1 gün olduğunu söyleyip dururdu sürekli. " O kadar çabuk geçti ki bu hayat, gözünü bir açıp bir kapıyorsun ve işte buralara, bu yaşlara gelmişsin oğlum" derdi. Ölmeden önceki son bir kaç saniyesinde neler yaşadı bilemiyorum. Ama sizler de bilirsiniz. İnsan ölmeden hemen önce bütün hayatı bir film şeridi gibi bir milisaniyede geçip gidermiş. Şimdi sizleri bu yazıda ölümler, kayıplarla üzüp, kasvetlendirmek istemiyorum. Buradaki yaş ilerledikçe zamanı algılayışımızın nasıl da değiştiğini hissettirmeye çalışıyorum. Zamanı yaşamımızın farklı dönemlerinde farklı hızlarda akıyormuş gibi hissediyoruz. İşte bu, tam da anlatmak istediğim nokta. Onu, akış hızını hissedebiliyoruz ama anlayamıyoruz. Neden her iki 10 yıllık periyot birbirinden farklı gibi akıyor? Gerçi bununla ilgili bir makale yayınlanmış. Biliminsanları buna da bir el atmışlar açıklamışlar ama daha da yeşillendirilmesi gereken bir konu bu.

ANLAYABİLMEK İÇİN...


Zamanı hissedişimizden farklı olarak onu idrak edişimizi sağlayan şey ne laf, ne paranormal olaylar ne de felsefedir. Zaman Fizik biliminin konusudur ve eğer onu anlayabilmek istiyorsak Fiziğe kulak verip ne dediğini anlamaya çalışmamız lazım. Zaman sanki soyut birşeymiş, elle tutulur ve gözle görülür bir şey değilmiş gibi gelse de ya da hissi bir olgu sanılsa da aslında öyle değil. Zaman da tıpkı, taş gibi, toprak gibi, ısı gibi, bu fiziksel alemin somut, ölçülebilir ve deneyimlenebilir bir parçasıdır. Zamanın ne olduğunu anlayabilmemiz için önce boyut dediğimiz şeyin ne olduğunu anlamamız gerekir.

Boyut


Şimdi oturduğunuz odanın sağ üst tarafındaki duvar ve tavan kesişiminin olduğu köşeye bakın. Bir soldan , bir sağdan bir de aşağıdan gelen 3 adet sınır çizgisinin (duvarlara ait olan) tek bir noktada kesiştiğini göreceksiniz. İşte bu o 3 mekan boyutunu göstermektedir. Aslında O 3 mekan boyutunu dolduran 3 boyutlu bir cismi (duvarı) görebilmektesiniz. Eğer orada o duvar (ya da başka bir nesne) olmasaydı. Siz o 3 mekan boyutunu hiç göremeyecektiniz. Bu arada "nedir bu 3 mekan boyutu?" derseniz, Siz zaten biliyorsunuz: En, boy, yükseklik... Orada o cismin (duvarın) hiç bulunmuyor olması sizin 3 mekan boyutunu yalnızca algılayamadığınızı gösterir. Boyutların olmadığını değil

Bunu şöyle düşünün. Uzay devasa bir boşluktur. Uzayda bulunsaydınız muhtemelen hemen hemen hiç birşeye on binlerce yıl boyunca denk gelmeden öylece süzülüp dururdunuz. Ama orada sizin hiçbir şey görmüyor oluşunuz, otomatikman en, boy, yükseklik boyutlarının da orada bulunmayışı anlamına gelmez. Boyutlar hep bulunmaktadır. Yalnızca içleri doldurulup algılanabilir oldukları zaman biz onların varlığını görmüş oluruz.

Uzaktan bir balkondaki çamaşır ipine baktığınıza hayal edin. Tek bir düz çizgi şeklinde görürsünüz. Yani o çizginin üzerinde hareket eden bir karınca en fazla sağa ya da sola hareket edebilir. Çizginin bir eni ya da derinliği olmadığı için o karıncanın hareket edebilmek anlamında serbestlik derecesi perspektifinize göre yalnızca 1 boyutludur. Ama siz perspektifinizi ya da bakış açınızı değiştirdikçe yani o balkona/ipe yaklaştıkça ipin de yavaş yavaş kalınlaştığını görürsünüz. Yani o eskiden 1 boyutlu olan ipe bir de "en" eklenir. Yani 2 boyutludur artık. Bu noktadan sonra siz, karıncanın aslında en ve uzunluk olmak üzere 2 adet serbestlik derecesi olduğunu farketmeye başlarsınız. İyice ama iyice yaklaşırsak, bu sefer ipin bir de 3. boyutta bir derinliği olduğunu farkedersiniz. Karınca için aslında üzerinde bulunduğu ip 3 boyutlu bir dünyadır. Ama hatırlayın sizin uzaktan baktığınızda gördüğünüz şey yalnızca 1 boyutluydu. İşin içine ekstra 2 boyut daha girdi!

ant_rope.gif

Kaynak

Aslında özetle anlatmak istediğim şey, boyutların farkındalığı tamamıyla algılarımızla belirlenmekte ama varlıkları algılarımızdan bağımsız. Yani her zaman varlardı ve hep varlar. Peki gerçek dünyadaki boyut sayısı gerçekten 3 adet mi? Aslında çok daha fazla. Son yıllarda yapılan sicim kuramı çalışmaları sonucu çıkan matematiksel denklemler 11 adet boyuttan daha fazla boyut olması gerektiğini söylüyorlar. Peki bunlar neye benzer? Nasıl algılayabiliriz? Açıkçası bu soruların cevapları tamamıyla farklı bir postun konusu. Biz konumuza geri dönelim. Zamanın, mekansal boyutlarla olan ilişkisi nedir peki? diye sorabilirsiniz. Zamanın, mekansal boyutlarla ilişkisi aslında zamanın da bir boyut olmasıdır. Zaman da zamansal bir boyuttur ve yaşamamızda nasıl en, boy ,yükseklik 3 adet mekan boyutu olarak girift durumdaysa zaman da tam olarak bu şekilde belirmektedir. Zamanı algılayabildiğimiz diğer mekansal boyutlardan hiç bir şekilde ayrı tutatamayız. Bir yolda ilerlerken nasıl en, boy ve yükseklik boyutlarında yer-değişimi yapıyorsak, aynı şekilde zamanda da aynı devinimi yapmaktayız.

Evrende Herşey Hareket Halindedir. Zaman da Öyle...


Evet belki inanamayabilirsiniz ama Kozmoloji bilimine göre evrendeki herşey ama herşey hareket halindedir. Hiç bir şey mutlak bir durağanlığa sahip değildir. Atom, İnsanlar, arabalar (hatta dağlar), dünya, güneş sistemi, Samanyolu Galaksisi, Korkunç büyüklükteki devasa yıldız kümeleri herşey birbirine göre hareket halindedir. Bakın burada önemli olan tümce, birbirine göre yani göreli olarak, bağıl olarak'tır. Çünkü bir bakış açısına (referans çerçevesi de denir) göre durağan, hareket etmiyor gibi görünen bir cisim, bir başka bakış açısına göre mutlaka belli bir hızda belli bir yönde hareket halindedir. Ayın dünyaya göre bir hareketi vardır. Ama dünya da aya göre hareket ediyordur. Dağ olduğu yerde duruyor gibi görünür. Ama o dağ üzerinde bulunduğu dünya ile birlikte Mars'tan bakan bir gözlemciye göre güneşin etrafında fıldır fıldır dönmektedir ve Mars'taki gözlemciye göre bir hızı vardır. Çok öteye gitmeye gerek yok. Mlyonlarca yıldır yerinde duran dağın molekülleri sürekli oradan oraya bir şekilde ilerler, geriler... Sanırım bu paragrafta demek istediğim şeyi sizlere hissettirebilmişimdir.

Bu evrenin yani boşluğun yani uzayın içinde ilerleyen cisim en-boy-yükseklik (ya da yukarıda bahsettiğim diğer boyutlar) içinde de yer değiştirmektedir. İleri, yukarı ve sağa-sola gidiyor olur. Aynı şekilde de zaman boyutunda da ilerlemektedir. Bakın dikkat edin! Zaman boyutunda yukarı aşağı, ya da sağa sola gidiyordur demiyorum. Yalnızca ilerlemektedir diyorum. Yani ilerlemekle kastettiğim şey yalnızca iki şey olabilir o da: ileri ve geri ! Ama ben ilerler diyorum. Evrende zamanın neden ileri gittiğini, aslında daha doğru bir ifadeyle zaman boyutuna tabi olan cisimlerin (ki herşey tabidir!) zamanda neden ileri gidebildiğini bu yazıda açıklayacağım. Aslında bu açıdan da baktığımızda; madem uzayda ilerleyen birşey aynı zamanda zamanda da ilerleyebiliyor, o zaman aslında salt devinim yapıyor olmak demek zaman yolculuğu yapmak anlamına da geliyor.

Aslında Şu Anda Zamanda Yolculuk Yapıyoruz!


Yukarıdaki paragrafta da anlatıldığı gibi gerçekten herkes, hepimiz zamanda yolculuk yapan zaman yolcularıyız teknik anlamda. Bu felsefi bir çıkarımın sonucu değil Fizik biliminin söylediği bir gerçek. Ama biliyorum şimdi bu satırları okuyan sizler "Bu muydu yani zaman yolculuğuyla ilgili anlatacağın bize!! " diyorsunuzdur. Hayır bunu demiyorum. Bu sadece başlangıç. Sizlerin düşündüğü anlamda zamanda yolculuk yapabilecek miyiz buradan hareket ederek açıklayacağız. Ama size A.R.O.G.'dan komik bir quote. Aslında bunu anlatmaya çalışıyorum :))


Resim Kaynağı

Şimdi şu uzay-zaman bağımlılığını biraz daha anlatmak istiyorum. Bir araba düşünelim 100 km/sa hız ile ileri gidiyor. Eğer oturan bir kişi bu arabaya bakarsa, o kişiye göre bu araba ona doğru 100 km/sa hızla geliyor demektir. Aynı şekilde araba geriye doğru 100 km/sa hızla gidiyorsa ki bu da oturan o kişiye göre arabanın -100 km/sa hızla geriye doğru gidiyor demektir. Kişi oturduğu için hızlar hep 100 km/saat'tir. Ama kişi (abartarak söylüyorum) ileri gitmekte olan (yani oturan adama doğru yaklaşmasından bahsediyorum) oturmaktan vazgeçip 50 km saat hızla arabaya doğru yaklaşmaktaysa, o kişi için araba 150 km/sa gibi bir hızla yaklaşıyor demektir. Aynı şekilde kişi araba kendisine doğru yaklaşırken geri geri 50 km/sa hızla gidiyorsa bu defa da araba kişinin bakış açısına göre kişiye 50 km/sa hızla yaklaşıyor demektir. Buraya kadar anlattıklarımı zaten ilgili olan herkes az çok biliyordur. Ama ben size bütün bunlara ek olarak daha farklı birşey daha söylüyorum. Diyorum ki araba kişiye yaklaşırken kişiye göre arabanın yaşadığı zaman da değişmektedir. Aslında bizim konumuzla ilgili nokta da bu. Yani araba hızını ne kadar artırırsa kişiye göre arabanın yaşadığı zaman da daralıyor, kısalıyor ya da yavaşlıyor diyebiliriz.

Kafalar biraz karıştıysa bunu size şu şekilde açıklamaya çalışayım: Arabanın devasa bir camı olduğunu ve içinde de devasa bir saat olduğunu düşünün. Dışarıdan bakan gözlemci ya da kişi ne derseniz deyin arabanın soldan sağa doğru gitmekte olduğunu görüyor olsun. Araba soldan sağa doğru belli bir V hızıyla ilerliyorsa o kişi arabanın içindeki saati okuduğunda kendi kolundaki saatten çok da farklı olmadığını görecektir. Araba çok hızlı gitse de bu durum çok değişmez.

Ama!!! araba ışık hızına yaklaşırsa, ki ışık hızı yaklaşık olarak 300 bin km/saniyedir, ve kişi, arabanın içindeki o saati bir şekilde okuyabilirse, arabadaki saatin kendi kolundaki saate göre inanılmaz derecede yavaş dönmekte olduğunu görür. Yani zaman daralması söz konusudur. Aynı şekilde arabanın içinde de bir kimse olsaydı ve dışarıdaki kişinin/gözlemcinin kolundaki saati okuyabilme şansı olsaydı o da bu saatin fıldır fıldır dönmekte olduğunu görecektir. Yani kelimenin tam anlamıyla zaman, su gibi akmaktadır!..

Zaman Neden Genleşiyor? Neden Daralıyor?


Bu tamamıyla Einstein'ın özel görelilik kuramıyla alakalı bir şey. Özel görelilik burada yüzlerce sayfa bağıntı yazarak anlatılabilecek bir şey desem yanılmış olmam. Ama özünde sizlere yukarıda anlattığım şeyi açıklayan teoridir. Zaman genleşmesi ya da daralması dediğimiz olgu yalnızca cisim ışık hızlarına yakın hızlardaysa gerçekleşmektedir. Yazımın sonuna doğru özel göreliliğin kardeşi olan Genel görelilikten ve Karadelik'lerdeki zaman konusundan da söz edeceğim.

Yukarıda verdiğim arabanın ışık hızlarına doğru gittikçe hızını artırması örneğinde şunu çok iyi biliyoruz ki araba soldan sağa giderken uzay boyutları içinde yol almaktadır. Ancak aynı zamanda zaman boyutunda da ilerlemektedir. Uzay ve zaman boyutları arasında bir enerji korunum korelasyonu mevcuttur. Araç, eğer yavaşlar ve ışık hızı seviyelerinden aşağı düşer ve günümüzde tanık olduğumuz seviyelerdeki hızlarda ilerlerse zamanda 'yoğuşan' enerjisini mekan boyutlarına aktarmaktadır. Eğer araç ışık hızları yakınlarına hızlanırsa bu defa da zaman ile mekan arasındaki dengeyi sağlamak için enerjisini zaman boyutuna aktarmaya başlıyor. Bir de bu nokta da şunu da atlamayalım. Hız ki kendisi aslında Dx/Dt olur. Yani hıza çok kabaca birim zamandaki yer değiştirme miktarı demekteyiz. Birim zamandaki mekansal boyutta ilerleme miktarı...

Evet dedik ya bu mekan boyutlarındaki ilerleme miktarı ile zaman arasında bir enerjisel korelasyon var diye. Hah! işte aynı şey bu mekan boyutların içini dolduran cisimin boyutu ile hız arasında da var. Yani burada da özel görelilik kanunları işliyor. Şöyle ki, eğer ışık hızına yaklaşan aracın içinden dışarıdaki yatay bir çubuğa bakacak olursak boyutunun çok farklı olduğunu gözlemlerdir. Hatta o anda aracın dışındaki hemen hemen herşey aslında bir çubuk ya da çubuklar bütünü olduğu için çok garip bükülmüş, kaotik bir gerçeklik görürdük. Elbette bütün bunların açıklamaları özel göreliliği (ki çoğu zaman siz bunu rölativite kanunu olarak duymuşsunuzdur) anlatan fizik kitaplarında tüm detaylarıyla vardır. Bu konuyu anlatan kitaplar olayı anlatırken Işığı baz alarak anlatmaktadırlar. Işığın daha doğrusu ışığı meydana getirdiği düşünülen foton denen parçacıkların hareket ve davranışları sonucu bütün bunlar yaşanmaktadır.

Şimdi "Haydaa! Uzay-Zamandan, araçtan, enerjiden ışığa mı geldik şimdi de!!" dediğinizi duyar gibiyim.

Eee sonuçta ışık hızı varsa, işin içinde foton var ve biz burada olup bitenleri fotonla açıklayabiliyoruz. Ama merak etmeyin, planck sabiti x elektromagnetik dalganın frekansı eşitttir filan falan diye çok daha fazla derinine inmeyeceğim.
Burada sizlerin bilmenizi istediğim şey şu yukarıda anlattığım mekan (dolayısıyla mekanın içini dolduran cismin kütle , hacim vb. nitelikleri) ile enerji arasındaki bağlantıya olan dikkatinizi elden bırakmamanızdır. Bunu çoğunuz zaten küçüklüğünüzden beri bilmektesiniz. Bu Einstein'ın şu meşhur denklemi, hatta çoğu kimsenin atom bombasının denklemi dediği şey; E=mc2!!

Bu bağıntı madde ile (ki bu maddeyi cisim ve cismin mekan boyutları içinde doldurduğu hacim, kütle şeklinde düşünmelisiniz) enerjinin aslında neredeyse birbiriyle aynı şey olduğunu söylemektedir. Aslında çoğunuz bilmemektedir ama bu denklemin pertürbatif başka bir açılımı daha vardır ve uzayarak gider. Şöyle bir şey:



Resim Kaynağı

İstemeden de olsa çoğunuzun çok da hoşuna gitmeyecek bu matematik hede hödölerini enerji ile maddenin (dolayısıyla da mekan-zaman boyutlarının) bir şekilde birbilerine korale olduklarını görmenizi istememdir. Bu denklem çok kabaca bize madde ile enerjinin ışık hızı civarlarında birbirleriyke neredeyse aynı şey olduğunu anlatmaktadır. Düşünebiliyor musunuz! Etten kemikten biz, bizim dokularımız, molekül ve atomlarımız ve aslında onları da oluşturan kuark lepton vs gibi alt parçacıklarımız aslında birer salınan dalga, yani enerjiden ibaret!!!

speedoflight.gif

Resim Kaynağı

Işık Hızına Ulaşıldığında İşler Değişiyor


Öncelikle kesin ve net olarak peşinen şunu söylemek isterim saygıdeğer takipçilerim: Evrenin hiç bir yerinde hiç bir koşul altında hiç bir şekilde ve foton haricinde hiçbir şey IŞIK HIZINA ULAŞAMAZ!. Bunun lami-cimi yoktur. Bu bir kainat yasasıdır. Peki neden?

Az önce okuduğunuz E=mc2 denklemi bize bir maddeye enerji verirseniz kütlesinin de ışık hızının karesi oranında artması gerektiğini söyler. Aynen, kütlesini artırırsanız enerjinin de artığını söyler. Yani bunu da şöyle düşünelim. Bir roketiniz var ve uzaya göndermek istiyorsunuz. Belli oranda da yakıt deposu var. Bu yakıt deposuna doldurduğunuz yakıtın bir kütlesi bir de verebildiği enerji var. Yakıt deposunu ateşlediğinizde o yakıtın rokete sağlayabileceği kinetik enerji ne kadarsa o kadarlığa karşılık bir mesafe kadar yukarı kalkabilir ve o kadarlık enerjiye karşılık gelen bir hıza ulaşabilir. Bunda anlaşılmayacak birşey yok elbet. Ama yakıt deposunu büyütüp daha fazla yakıt koyarsanız, daha fazla yakıtın sağlayacağı enerji miktarı, daha çok hıza ulaşmayı sağlayacaktır. Daha da büyük yakıt deposu ve daha da fazla yakıtla daha hızlı ve daha ileri gidilecetir.

Ama,

Her yakıt deposu büyütüşünüzde ve daha fazla yakıt koyduğunuzda, her koyduğunuz 'daha fazla' yakıt, roketinize ekleyeceğiniz ekstra 'daha fazla' kütle anlamına gelmektedir. Bunu bu şekilde devam ettirip, roketinizi ışık hızına yakın hızlara kadar ulaştırmak için yakıt yani kütle eklemek zorundasınız. Ama hiç bir zaman ışık hızına ulaşamayacaksınız. %999999,99999 kadar yaklaşabilseniz bile hiç bir zaman ışık hızına ulaşamayacaksınız. Teorik olarak ulaştığınızı varsayarak. Sonsuz miktarda yakıt eklemeniz yani Sonsuz bir kütleniz olması gereklidir. Pratikte hiç bir şey sonsuz kütleye sahip olamayacağı için hiç bir zaman tam olarak ışık hızına ulaşamazsınız

Varsayalım ki Arabamız Işık Hızına Ulaştı...


Diyelim ki yine teorik olarak bir şekilde gözlemcimizin takip ettiği araç, ışık hızına ulaştı ve gözlemcimiz bir şekilde aracın içindeki devasa saati görebilme şansına sahip olsun; Şimdi sıkı durun!

Gözlemci, saati durmuş olarak görür.

Evet gözlemciye göre ışık hızında ilerleyen araç içinde ZAMAN DURMUŞTUR!. O araç sonsuz kütleye sahip ve kendine göre zamanın durduğu bir cisimdir artık. Peki araç içinde ışık hızıyla hareket etmekte olan gözlemci kendini ve dışarıdaki leri nasıl görür? Kendisi için hiçbirşey farketmez. Normal hayatına devam ediyordur. Ama dışarıya baktığı zaman belli belirsiz kaotik bir ışık çorbası ya da bir tür hiçlik göreceğini tahmin ediyoruz. Bu kişi, ışık hızındaki arabasıyla örneğin bir hafta boyunca dünyanın etrafında dönsün dursun. Ve sonunda arabasını durdurup aşağı inerek dışarıdaki gözlemciye bir "Merhaba Kardiş! Nasılsın görüşmeyeli 1 hafta boyunca?" demek istesin. Aynı yerde aracını durdurup, dışarıdaki kişiye gitmek istediğinde, göreceği şey onun için tam bir şok edici manzara olacaktır...

Aracın içindeki kişi aracın içinden indiği anda etrafında ne bir gözlemci ne de 1 hafta önce bıraktığı yeri bulabilecektir. Muhtemelen oranın yüzlerce yıl sonraki halini görmüş olacaktır. Aracın içinden çıkan kişi aracıyla ışık hızında 1 hafta geçirmiştir. Ama indiği yerde zamanda yüzlerce yıl geleceğe gitmiştir.

Evet dediğimiz gibi ışık hızında gitmesi imkansız, ancak ışık hızına yakın hızlarda dahi gitmiş olsa, yine de inince geçirdiği süre 1 haftada çok daha fazla olmuş olacaktır. Bu da bu kişinin arabasının onun için bir zaman makinası olduğu anlamına gelir sevgili dostlarım. İşte zaman makinası böyle birşeydir. Ve farkettiyseniz zamanda herhangi bir geriye gitmek yok. Yalnızca iler gitmek söz konusu.

Peki Geriye Gitmek Hiç Mümkün Değil Mi?


Fizikte kuramsal olarak bu da mümkün. Ama çoook çetrefilli birşey!.. Yani geriye gidebilmek için özel göreliliğin biraz daha dışında kuramsal başka şeylerin baz alınması gerekmektedir. Bunun için birazcık işin içine genel göreliliği de katmak gerekir. Bundan bahsedeceğim az sonra. Ama öncelikle size söylemem gereken şey. Zaman boyutunun geçmişten geleceğe doğru yönlenen bir entropik akış olduğudur. Zamanın oklarından bahsettiğim şöyle bir yazım var. Onu okuyabilirsiniz. Entropi için kısaca evrenin düzenli halden düzensiz hale olan eğilim şeklinde ifade edebiliriz. Doğadaki herşey vücutlarımız da dahil olmak üzere düzenli bir halden düzensiz, dağınık bir hale doğru gider. Örneğin bundan 13,7 milyar yıl önce büyük patlama sırasında evrendeki herşey çok yüksek bir düzenlenimle bir araya toplanmış haldeyken, günümüzde uzay zaman içinde dağınık, oraya buraya saçılmış hale gelmiştir.

Bir bardak düşünün bu bardak masadan aşağı düştüğünde paramparça olur. İşte bu entropik birşey dir. Ve bizim için bardağın geçmişi bardağın bir bütün halinde, kırılmamış halinde masanın üstünde beklediği andır. Şimdiki hali (ya da geleceği diyebiliriz...) Yerde paramparça olduğu halidir. Ve beynimiz bize o bardağın geçmişten geleceğe süren zaman çizgisini hep bir bütün halindeki bardaktan aşağı doğru düşen ve sonra yere düşüp paramparça olmuş halini bilir, anlar. Ama hiç bir zaman gelecekten geçmişe, yani bardağın paramparça, tuzla buz olmuş halinde havaya doğru yükselip parçaların birleşip tek bir vücut olduğu durumuna döndüğünü anlayamaz, bilemez. Öyle birşey yoktur. Çünkü entropik ve psikolojik zaman çizgisi (time-line) hep geçmişten geleceğe doğrudur. Entropi bunu dikte eder. Eğer bir şekilde süreçleri tersine döndürebilme olanağı olsaydı. Yani kozmologların "negatif enerji" diye betimledikleri bir tür enerjiyi kullanarak o bardağın bütün parçalarının aynı şekilde bir araya getirilebilme olanağı olsaydı. Ve beynimizdeki süreçlerin de tersinme olanağı vs. gibi şeyler olsaydı; zamanda geriye doğru gidebilmemiz mümkün olabilirdir.

Ama zamanda geriye gidebilmek için öyle içine oturup da düğmelere basıp bizi bilmem ne tarihine götür diyebileceğimiz bir makina hiç bir zaman olamaz... En azından 1 trilyon yıl boyunca böyle bir cihaz olmayacak 🤣...

Paradokslar Var Bir De!


Zaman yolculuğu hikayelerinde ya da filmlerde bir çok kez paradokslar ile tanışmışsınızdır. Bunlardan en meşhuru Büyük Baba Paradoksu'dur. Büyük baba paradoksuna göre eğer bir şekilde geçmişe seyahat edip, bir şekilde büyük babanızı henüz babanız dünyaya gelmeden öldürseydiniz. Normal şartlarda hiç olmamanız gerekmektedir. Ama varsınız ve elinizde silahla büyük babanızı vuruyorsunuz... Eee nasıl olacak bu iş!? İşte bunun gibi bir çok paradoks, zaten neredeyse imkansıza yakın olan entropiyi tersindirme ya da negatif enerjiyi kullanma gibi yöntemleri kullanarak geçmişe gitmeyi gerçekleştirebilseniz bile , paradokslar nedeniyle varlığınızın mümkün olmayacağını size anlatır. Evren de bu tip paradokslara izin vermemektedir.

Yani şimdilik gelecekten gelen ziyaretçiler olayına çok da şey etmeyin derim 🤣


marty-fades.gif

Resim Kaynağı

Genel Görelilik ve Zaman


Yukarıdaki paragraflarda Einstein'ın Özel Görelilik yasasında epeyce bahsettim. Genel görelilik de buradan türeyen ve ikizi olan bir kuramdır. Genel görelilik kütleçekimi ya da bizim daha çok kullandığımız şekliyle yer çekiminin çok ama çok fazla olan yerlerde zaman kavramının da değiştiğini bize söylemektedir. Nerelerdir bu yerçekiminin çok ama çok olduğu yerler? Bittabiki yıldızlar ve hatta daha da ötesi Karadelikler...

Karadeliklerde yerçekimi o kadar fazladır ki kütlesi yok diyebileceğimiz fotonlar dahi karadeliğin kütle çekiminden kaçamamaktadır. Bu nedenle karadelikler "kara"'dır. Ve bu karadeliğin olay ufkunun ötesinde bulunan birisinin saati eğer mümkün olabilseydi, dışarıdan bakan birisi tarafından durmuş olarak görürdü.

Bu yazıyı buraya kadar okuyabilen birisi olduğunuz için kuvvetle muhtemel, Interstellar (Yıldızlararası) filmini de çok beğenerek izleyenlerdensinizdir. O filmde de aslında bu konu anlatılmaktadır. Oraya giden astronotlar, Gargantua karadeliğinin etrafında dolanan gezegenlerin zamanlarının çarptırıldığını farketmediktedirler. Öyle ki o okyanuslarla dolu gezegene giden kahramanlarımız orada yalnızca 5 saat geçirmiş ama tekrar yörüngedeki ana uzay gemilerine döndüklerinde (ki o kadar kütle çekiminden nasıl da kurtulup o ufak tefek uçağımsı modülle yörüngeye çıkabildiler hala anlamış değilim.) uzay gemilerinde bıraktıkları siyahi arkadaşlarının tam 20 yıl geçirdiklerini görerek üzülmüşlerdir.
İşte alın size genel görelilik teorisi üzerine kurulu tipik bir zaman yolculuğu hikayesi.

Hatta filmin sonunda karadeliğin içine göre kahramanımızın kızınının geçmişiyle kütleçekim dalgalarını filan kullanarak iletişim kurması olayı da karadeliğin içinde uzay ve zaman boyutlarının tamamıyla bükülmüş, katlanmış ve çarptırılmış olabileceğine işaret etmektedir. Sevgili dostlarım, bunca önemli ve teorik konuyu böyle bir yazıya sığdırabilmem sizler de takdir edersiniz ki neredeyse imkansız. Ama umarım uzay, zaman ve zamanda yolculuk konuları hakkında bilimin bizlere söylediği şeyler hakkında sizleri biraz olsun fikir ve bilgi sahibi yapabilmişimdir.

Eğer negatif enerjiyi kullanarak bir şekilde Kanuni Sultan Süleyman dönemine bu şekilde gidebilseydim. Çok büyük bir olasılıkla konuşulanları az çok anlayabilecektim (Şimdi Eski Osmanlı Türkçesini Ne Kadar Anlayabiliyorsak!!). Ama kılık kıyafetimin o zamanın şerri hükümlerinin koyduğu kuralların dışında olduğuna karar verilerek ya deli olarak damgalanacaktım ya da kafirlikle suçlanıp kadı karşısına çıkabilecektim (şanslıysam). Ama yanımda cep telefonu, televizyon ve bilimum teknolojik cihaz götürebilseydim. Belki çok düşük bir ihtimal Kanuni'nin yakın danışmanları ya da vezirinin huzuruna belki çıkabilir ve derdimi anlatmaya çalışabilirdim. Ama çok da şansım olacağını zannetmiyorum.

Umarım yazımı su gibi okuyup keyif almışsınızdır. Bu yazının bir de İngilizce Çevirisini yapıp yabancı takipçilerimle de paylaşmayı planlıyorum. Lütfen Upvote, Resteem ve Comment'leri unutmayın...Zamanınızın tadını çıkarın!!!


animasyonum.gif

Sort:  

bu tarz yazılar için bir pr kanalı açmanın vakti gelmiş 🕕

Evet, evet, evet 😀😀👏👏

süper konu. yazınızın tamamını henüz okuyamadım ama gerçekten elinize sağlık. bu kadar uzun bir yazı inanılmaz emek ister. :)

paradoks paragrafını görünce, geçenlerde "dark" dizisini ekşi sözlükte araştırırken karşıma çıkan şu müthiş entriyi yoruma ekleyeyim dedim. büyükbaba paradoksundan, hitler paradoksuna, nedensel döngü paradoksundan, polchinski paradoksuna kadar pek çok şey detaylı şekilde yazılmış, ilginizi çekebilir:

https://eksisozluk.com/entry/72652391

yazıyı koal'de önerdiğiniz için teşekkürler ♨

ne demek, uzun veya kısa bu tarz türkçe içerikler gördükçe birbirimizle paylaşmak gerek 👍

Aaa bu süper işte! Hemen bakıyorum...

As a follower of @followforupvotes this post has been randomly selected and upvoted! Enjoy your upvote and have a great day!

This post has received a 0.15 % upvote from @drotto thanks to: @banjo.

Elinize sağlık enfes ve deyatlı bir yazı olmuş. Uzay-zaman ilişkisi hek anlaşılması güç hem de oldukça girift ilişkileri barındırıyor. Buna rağmen gayet sade ve anlaşılır bir biçimde yazmışsınız. Görelelik teorileri kadar hayatımızı etkileyen başka bir fizik teorisi var mı bilmiyorum. Fizik olduğu kadar felsefeyi de etkilemiş evren anlayışımızı yeniden düşünmemizi sağlayan benim de ilgimi çeken bir teori. Üzerine çok şey söylenebilir. Bu güzel yazı için teşekkür ederim. 👍

Beğendiğiniz için ben de teşekkür ederim.

Cok detaylı bir inceleme. Bilgi hazinesi resmen. Tam 6 part halinde paylabilir bir yazi dizisi. İlk bölümü okudum. Daha sakin vakitte devamını getireceğim. Emegine sağlık.. @gokhan83kurt

Beğenmeniz beni çok mutlu etti. Sağolun. Aslında bunun gibi 6 Post daha yazılabilir tek tek bu konuda. Yazmayı da çok isterim. Ama post yazarken o kadar sabırsız oluyorum ki bir an önce bildiklerimi ve sizlere paylaşmak istediklerimi yazıp salıvermek istiyorum :)) O yüzden bazı yarım yazılmışlıklar ya da yazım hatalarım olabiliyor. Tamamıyla paylaşma hevesi ve sabırsızlıktan. Bu konuya 6 Post daha yazabilirim :))) Ama belli bir süre sonra parmaklarım kireçlenecek diye korkuyorum. Teşekkür ederim tekrardan...

You got a 3.37% upvote from @luckyvotes courtesy of @gokhan83kurt!

Congratulations! This post has been upvoted from the communal account, @minnowsupport, by gokhan83kurt from the Minnow Support Project. It's a witness project run by aggroed, ausbitbank, teamsteem, theprophet0, someguy123, neoxian, followbtcnews, and netuoso. The goal is to help Steemit grow by supporting Minnows. Please find us at the Peace, Abundance, and Liberty Network (PALnet) Discord Channel. It's a completely public and open space to all members of the Steemit community who voluntarily choose to be there.

If you would like to delegate to the Minnow Support Project you can do so by clicking on the following links: 50SP, 100SP, 250SP, 500SP, 1000SP, 5000SP.
Be sure to leave at least 50SP undelegated on your account.

Ben demiştim demek istemiyorum ama "Ben demiştim" 😂😂
2.JPG

😂 “Ben demiştim.” Yerine “Demiştim ben” de diyebilirsin. 😂😂

👍👍👍

Geçmişe gitmek imkansızdır diyor ve noktayı koyuyorum :)