Yapay Zekâ Mağdurları Derneği - Bölüm 2

in #mkb5 years ago

image.png

Bölüm 1

Bölüm 2

“Sözlerinizi biraz açar mısınız?” dedi sunucu Parla. Tam bu sırada bir koruma görevlisi yandaki merdivenlerden sahneye çıktı ve eylemciye doğru yürümeye başladı. İsminin Davut olduğu anlaşılan eylemci koruma polisine dönerek “Olduğun yerde kal, sakın bir adım bile atayım deme” dedi. Koruma polisi bu uyarıya kulak asmadan eylemciye doğru ilerlemeye devam edince bir patlama sesi duyuldu ve koruma polisi yere yuvarlandı. Salonunda üzerinde uçan robot kameralar önce tüfek sesinden ürken kuşlar gibi hareketlenip geriye çekildiler, ardından yerde kanlı bacağını tutarak yatan koruma polisinin üzerine doğru uçtular. Şimdi salonda çıt çıkmıyor ve kimse yerinden kımıldamaya cesaret edemiyordu.

Eylemci Davut “Bu benim suçum değil. Onu uyardım ama beni dinlemedi. Onu durdurmak için kafamı kullandım. Hahaha.” dedi. Anlındaki yara izinden sızan kan damlası kaşlarının arasına ulaşamadan donmuştu. Salondaki dikkatli izleyiciler patlamadan hemen önce Davut’un gözlerini kapadığını görmüşlerdi. Eğer olayı yavaşlatılmış çekimde izleyebilseler Davut’un anlından çıkan iğne başı büyüklüğündeki merminin yere paralel biçimde ilerlediğini ve koruma polisinin bacağına saplanarak orada patladığını göreceklerdi.

Koruma polislerinin temkinli adımlarla sahneye yaklaştığını gören Davut “Arkadaşınızı alıp hastaneye götürün. Bu sizin suçunuz. Anlıma yerleştirilmiş mini tabancanın ne kadar etkili olduğunu gördünüz. Bir şeyin daha önce olmamış olması bundan sonra da olmayacağı anlamına gelmez. Yapay zekâ geçmiş verilere bakarak karar veriyor. Oysa insanlar değişebilir. Dünya değişebilir. Teknoloji değişebilir. İnsanlar unutmanın erdemine inanmak zorunda. Kıyak kafayla bana ne biçim sözler söyletiyorsunuz. İnsanlar unutuyor, ama yapay zekalı sistemler asla. Sürekli önyargı biriktiriyorlar. İşimi icra etmek için kurumsal bir yerde çalışmalıyım. Ve kurumsal yerler yapay zekâlı sistemler tarafından oluşturulan sorumluluk skoruna bakıyorlar. Sorumsuz olduğum için işe giremiyorum ve bu durum beni daha da sorumsuz yapıyor. Hahaha. Gör Büşra eserini, işte ben böyle bir adamım.”

Koruma daire başkanı İlker Üstünsoy meslek hayatının en zor dakikalarını geçiriyordu. Verdiği müdahale kararının ardından bir meslektaşı yaralanmıştı ve kriz sona ereceğine derinleşmişti. Sosyal medya sitelerinin yapay zekalı algoritmaları yaralanma olayından sonra konferansın canlı yayınını daha çok kullanıcının önüne çıkarmış ve ülkede istisnasız herkes olayı konuşur olmuştu. Nanoteknoloji ürünü kafa içi tabancası sıradan bir gencin eline nasıl geçebilmişti? Teknoloji o kadar yeniydi ki bunlardan henüz emniyetin envanterinde bile yoktu. Kafa içi tabancasına erişebilen bu genç acaba yabancı bir istihbarat servisi için mi çalışıyordu? İşe girememe, Büşra’nın kendisini terk etmesi filan hikayeydi de amaç Türkiye’nin itibarına zarar vermek miydi? Salonun havasından alınan örnek laboratuvara gönderilmişti ve inceleme yapılıyordu. Endişelenmemek elde değildi. Mikro tabancaya ulaşan nano patlayıcıya da pekâlâ ulaşabilirdi.

Koruma şefi sahnede sessizce oturan Davut’a “Böyle geçen her dakika Türkiye’nin itibarına zarar veriyor. Şimdiye kadar sabrettik ama sabrımızın da bir sınırı var yani. Söyleyeceğini söyledin Davut. Bu işe artık bir son verelim artık.” diye seslendi.

Bu çağrı üzerine Davut dalgınlığından sıyrılıp sırtını dikleştirdi ve ayağa kalktı. Elini çenesinin altına koyup birkaç adım attı, ardından “Nevin Hanım bak oğlun ne hale geldi. Oğlun nasihatlerini dinlemedi. Sen bu dünyadan göçtükten sonra iyice terelelli oldu. Hataları hoş görüp ona doğru yolu gösterecek bir Allah’ın kuluyla karşılaşmadı. Herkes yapay zekânın ardına sığınıp onu dışlamayı seçti. Yüzde seksen üç ihtimalle bu çocuk bize sorun çıkarır. Ya kalan yüzde onyedi ihtimal ne olacak? Bir insan hiç mi değişmez? Hatalarından ders çıkarmaz mı? Eğitimli bir insan, hayatının baharında. İkinci bir şansı hak etmiyor mu? Senin oğlun ezik değil Nevin Hanım. Bunların hesabını soramayacak kadar aciz değil. Bugün burada yapay zekâ mağdurları derneğinin kuruluşunu kutlamak için toplanmış bulunuyoruz. Vatanımıza, milletimize ve tüm insanlığa hayırlı olsun. Hahaha.”

Koruma Daire Başkanı İlker Üstünsoy gömleğinin en üst düğmesini çözmüş, kravatını gevşetmişti. Yüzünde boncuk boncuk terler vardı, koltuk altları terlemişti. Birkaç dakika önce Kriminal Araştırma Laboratuvarı’ndan gelen telefon içini rahatlatmıştı. Arayan uzman salonun havasının temiz olduğu söylemişti. Laboratuvar konferans salonuna birkaç dakikalık mesafedeydi ve orada -şükürler olsun ki- durumun aciliyetinin farkında olan becerikli çalışanlar vardı. Birkaç dakika önce yeni bir operasyonun emrini vermişti.

Sahnenin üzerindeki teknik kumanda odasına iki çevik kuvvet polisi çıkmış, çelik halatlarının kancalarını projeksiyon cihazının ayaklarına bağlamış, sahneye inmek için talimat bekliyorlardı. Eylemciyi çapraz ateşe almak için koruma polislerinden biri sahnenin sol tarafına geçmişti. Sunucu Parla’nın kulaklığına eylemciye sezdirmeden sahnenin gerisine çekilmesi gerektiği bilgisini iletmişlerdi.

Koruma şefinin işaretiyle sahnenin iki yanından iki el ateş edildi. Hemen ardından çevik kuvvet polisleri sahnenin tavanından aşağıya çelik halatlar üzerinde kayarak indiler. Çevik kuvvet polislerinden biri gencin başına dökme demirden yapılma bir başlık geçirirken diğeri kollarını kelepçeledi. Seyircilerin şaşkın bakışları arasında sahneye bir sedye çıkarıldı ve eylemcinin yanına getirildi. Sol bacağından vurulmuş olan Davut -koruma polislerinden biri hedefi ıskalamıştı- başındaki başlıkla birlikte kaldırılıp sedyenin üzerine yerleştirildi ve kaşla göz arasında salonun dışına çıkarıldı.

Görsel Kaynağı: https://unsplash.com/photos/-bv0kznJnpE

Sort:  

Unutulma özgürlüğü tartışılmıştı bir ara.. malesef çok devam etmedi.
Hikayede çok güzel işlendiği üzere, yakında çoğu kimsenin hata yapma lüksü olmayacak.
Ya da ancak radikal şeyler yaptıklarında yeni sayfa açabilecekler.. (örn. isimlerini ve yüzlerini ya da şehir ve ülkeleri değiştirmek)

itibar tanrısı önemli :)