Irmak asansöre bindi. Yüz otuz yedinci katta oturuyordu. Kısa süreli asansör yolculuğu ona işkence gibi gelmişti. Kabinin açılmasıyla birlikte seri adımlarla asansörden indi. Dairesine doğru yürürken dairesinin genel güvenlik kilitleri devre dışı kalmış, özel alan kamera kayıtları durmuştu. Kapı açılmış ve Irmak'ın içeri girmesiyle birlikte kapanmıştı. Duvarlar; nanorobotlar yardımı ile ölçülen ruh haline göre renk değiştirme özelliğine sahipti. Irmak yetiştirmesi gereken bunca iş varken mavi rengini beklemiyordu. Duvarların rengine bir süre bakakalan genç kadın, üzerinde daha fazla düşünmeyip odasına geçti.
Evini özlemişti. İş için gittiği Adana'da geçirdiği iki hafta oldukça keyifliydi. Hep alışık olduğu düzenden kopmak başta kötü bir fikir gibi gelse de konfor alanından çıkmanın ayrı bir hazzı vardı. Kendini kısa süre yatağa attı ve geçirdiği iki haftayı düşündü. Fakat kalkıp çalışması gerekiyordu. Adana'daki son günlerinde işlerini biraz ertelemiş ve İstanbul'daki zamanından çalmak zorunda kalmıştı. Yatakta geçirdiği zaman için duvarın rengini suçlayıp ayağa kalktı. Hızlıca kıyafetlerini değiştirdi ve işe koyulmak için salona geçti.
Salon bıraktığından daha temizdi. Çalışma masasına doğru yönelirken masanın oturacağı kısmına yakın bölgesinde klavye belirdi. Yarı somut ışıktan oluşan ekran ise masanın üzerinde yerini almıştı. Irmak sandalyesini masaya normalden biraz daha fazla yaklaştırmıştı. Nanorobotlar Irmak'ın vücudu için en sağlıklı bilgisayar mesafesini belirleyip bilgisayarı yeniden konumlandırdı. Bu sırada ev işleri ile ilgilenen robot Irmak'a bir bardak süt getirdi. Irmak bardağın içine bakmadan ağzına götürdü ve aldığı beklenmedik tat sebebiyle tükürdü. Kahve olduğundan oldukça emindi çünkü ihtiyacı olan şey kesinlikle kahveydi. Yaşadığı dairenin olağan dışı davranmasına anlam veremiyordu. Nanorobotların hata yaptığını yıllardır duymamıştı. Yaşadığı şaşkınlık, bir süredir Adana'da olduğunu hatırlamasıyla son buldu. Vücudunda bazı değerler değişmiş olabilirdi. Süt bu yüzden gelmiş olmalıydı. Tekrar telaşla işe koyuldu. İşinin ne kadar süreceğini kestiremiyordu. Her şey bilgisayarına bağlıydı. Geçmiş hareketlerinden yola çıkarak bilgisayarının kendisi adına düzenlediği ve yorumladığı dosyaları kontrol etmeliydi. Çünkü bilgisayarının yaptığı işten kendisi sorumluydu. Saatlerini bilgisayar başında geçiren Irmak, işi hafifledikten sonra duşa girdi. Bilgisayarının işini iyi yapması onu rahatlatmıştı. Duştan çıkıp yatağına uzandı. Daha iyi hissediyordu. Yatağının karşısındaki duvarda bulunan iki boyutlu ekran, komut gelmeden aktifleşti.
"Tebrikler Irmak Eflatun, anne adayısınız."
Irmak şok olmuştu. Bu hiç beklenmedik gelişmeye ne tepki vereceğini bilemiyordu. Ne zaman? Nasıl? gibi sorular kafasından geçerken bir yandan da asıl problem zorla düşüncelerini ele geçiriyordu. Başını iki elinin arasına alıp dizlerini kendisine doğru çekti. Kafası bir anda o kadar dolmuştu ki artık düşünemiyordu. Ekranda beliren yazıları okumaya devam etti. Bu sırada odanın oksijen oranı yükselmişti.
"Tahmini kalan hamilelik süresi 9 ay 8 g 14 sa 54 dk"
"Hızlandırma prosesi ile tahmini hamilelik süresi 4 ay 0 g 3 sa 12 dk"
"Günlük beslenme planınız için onay beklenmektedir. (İşleme konuldu)"
Çocuk yetiştirme izni:
Irmak son dört yılını çocuk yetiştirme izni almaya çalışarak geçirdi. Fakat simülasyondan başarıyla geçemiyordu. Sahip olduğu bazı fikirler ülkeyi yönetenlerle örtüşmediği için olumlu sonuç alamıyordu. Fikirlerini saklamaya çalışıyordu fakat simülasyon bir aylık bir süreyi kapsıyordu. Bir çocuğun belirli yaşlarını içeren simülasyon, bu fikirleri tespit edebiliyordu. En azından fikirlerin ortaya çıkma potansiyeli sebebiyle risk olarak değerlendiriliyordu. Hatta bu fikirleri saklamaya çalışmasa simülasyon sona ermeden kendisini hapiste bulabilirdi. Simülasyonu aldatmak için sadece düşüncelerini farklı dile getirmek yetmiyordu. Düşüncelerin oluşturduğu fiziksel reaksiyonların önüne geçmek gerekmekteydi. Başarılabilir miydi emin değildi ama en azından hala hapse atılmamıştı. Irmak için denemeye değerdi. Çok az insanın sahip olduğu bu izin büyük kapıları açıyordu. Türkiye'de ve dünyanın birçok yerinde çok büyük paralar kazanabileceğiniz bir işti. Bu belgeyi almak çocuk yetiştirme işini devlet adına yapabileceğiniz anlamına geliyordu. Fiziksel ve ruhsal yeterlilik sınavları oldukça zordu. Bunları geçen adayların ayrıca düşüncelerini kanıtlaması gerekiyordu. Hiçbir devlet, istenmeyen fikirlerle donatılmış çocukların yetiştirilmesine izin vermiyordu. Annelerin yüzde 16,72'si çocuklarını tekrar görme hakkı elde edemiyor, yüzde 74,56sı ise kısıtlı görüş izni alabiliyorlardı. Kendi çocuğunu yetiştirme hakkına sahip olmak gibi ayrıcalıklar sadece çok zengin insanlarda vardı ve bu anne sayısının yüzde 0,04'lük kısmını kapsıyordu. Irmak kesinlikle bu yüzdelik dilimde değildi. Standartlara uygun bir baba ile Irmak'ın alabileceği en büyük hak çocuğunu takip etmek olabilirdi. Bu kategorideki çocukların ailesini tanıması için on sekiz yaşına kadar beklenmeliydi. On sekiz yaşına gelindiğinde de aile çocuğa anlatılıyor ve çocuk, tanışmak isteyip istemediğine karar veriyordu. Irmak'ın kafasındaki düşünceler ise risk grubundaydı. Simülasyonu aldatmanın henüz bir yolunu bulamadan hamile kalması tüm planlarını alt üst etmişti...
Vay be. Çok güzeldi bayıldım. Teknolojinin bu derece ileri olması ama insanların hapis hayatı gibi yaşaması beni huzursuz etse de tek kelimeyle kusursuz bir hikayeydi. Devamı gelecek değil mi sanki daha giriş yapılmış gibi geldi. Elinize sağlık.
Teşekkür ediyorumm :) Devamı gelecek ama şöyle bir durum var. Hikaye potansiyeli hoşum gitti başa alıp detaylı uzun bir öykü yazabilirim. Öyle olursa bittikten sonra parça parça paylaşırım. Bilemedim şu an.
You got a 10.29% upvote from @minnowvotes courtesy of @etasarim!
Benzer bir tema Philip K. Dick'in bir öyküsünde geçiyordu. Orada bir baba ile oğlu söz konusuydu. Bay Uzay Gemisi ya da Kader Ajanları isimli toplu öyküler kitaplarının birinde geçiyordu. Burada farklı bir perspektif var. Devamını merak ettim doğrusu.
Hocam bahsettiğiniz öyküyle ne kadar benzeşiyor bilemiyorum ama bir distopya yaratma fikriydi. Devamıyla ilgili fikirlerim var da fırsat bulmayı bekliyorum.
Yorumunuz için teşekkür ederim :)
of of harika bir yazı, distopik bir gelecek tasviri olmuş. son paragraf the handmaid's tale dizisini getirdi aklıma direkt. yazının devamı gelecek gibi duruyor, yanılyor muyum acaba? yanılıyor da olabilirim gerçi :)
Birçok hikaye için devam ederim diyorum da kalıyor öyle. Umarım ederim :)
Çok teşekkür ederim hocam :)
Bu arada bahsettiğiniz dizide böyle bir durum mu var?
evet, şöyle ki kadınlar doğurganlık özelliklerini giderek kaybediyorlar. çocuk sahibi olabilecek kadınlar devlet tarafından zorla ele geçirilerek, önce belli yerlerde eğitime tabi tutuluyorlar. sonra da imtiyaz sahibi ailelerin yanına damızlık olarak alınıyorlar. çocuğu doğurana kadar ona iyi bakılıyor. teokrasi ile yönetilen bir amerika distopyası. çok sert kurallar ve kısıtlanmışlıklar var. giyim kuşam bile belli, düzen tamamen değişmiş. böyle bir sinopsisi var dizinin.
Anladım hocam. Kulağa oldukça rahatsız edici geliyor :)
Congratulations! This post has been upvoted from the communal account, @minnowsupport, by doctorbishop from the Minnow Support Project. It's a witness project run by aggroed, ausbitbank, teamsteem, someguy123, neoxian, followbtcnews, and netuoso. The goal is to help Steemit grow by supporting Minnows. Please find us at the Peace, Abundance, and Liberty Network (PALnet) Discord Channel. It's a completely public and open space to all members of the Steemit community who voluntarily choose to be there.
If you would like to delegate to the Minnow Support Project you can do so by clicking on the following links: 50SP, 100SP, 250SP, 500SP, 1000SP, 5000SP.
Be sure to leave at least 50SP undelegated on your account.
Harika bir bilimkurgu hikayesi olmuş. Hikayenin devamını bekliyorum doktor.
Bakalım Irmak la çocuğunun ilk kavuşma anı nasıl olacak ☺️
Teşekkür ederim baycan hanım :) Bakalım ben de meraklardayım :D
Çok güzeldi. Bazen aklıma binalar olarak o kadar yükseğe çıkmak yerine neden tersini düşünmüyoruz diye geliyor:” Yerdelen!”. Böylece o kadar yüksekteki binaları izolasyon derdinden, deprem mekaniği çalışmalarından da kurtulmuş oluruz. Uçaklarımız da yerden giden metro ağları olabilir. Ya da hyperlooplar. Onlara da uçak yerine ‘yüzek’ gibi bişeyler diyebiliriz mesela 😉
Hocam kelimeler son derdimiz olur muhtemelen :) güneşten faydalanmanın yolu bulunursa yerdelen epey makul bir istek :)
Hocam sizi burada görmüşken istek parça yapayım. Turkcebilim bekliyoruz :)
İstek parça kabul edildi elbet. Fakat zamanı gelecek inşallah. Sonuçta Türkçebilim saman alevi değildir demiştik :)
Sizden sonra benim de sözüm olsun :)
Dünyanın çekirdeğinin sıcaklığı güneşten daha fazladır bu arada...
Bunun bildirimi gözümden kaçmış hocam. Bu gerçekten ilginç bilgi. Saniye 600 milyon ton hidrojeni helyuma çeviren sevgili güneşin daha sıcak olduğunu düşünürdüm :)