Portreler...

in #tr6 years ago (edited)

Önceden dünyanın üç kıtadan oluştuğu düşünülürdü. Bu kıtaların mutlak söz sahibi ise Roma'ydı. Tarihçilerin ortak fikrine göre Roma bugüne kadar kurulmuş bütün devletlerden ayrı, bambaşka bir oluşumdu. O kudret ve teşkilat yapısına denk başka herhangi bir devlet kurulmamıştır.

Hukuk fakültelerinde 1. sınıfta Roma Hukuku adıyla bu devletin hukuku anlatılır. Kıta Avrupası hukukunun temeli bu geleneğe dayanır. İşi özünden kavratmak gayesi ile ortak müfredatta olmasından memnun kaldığım bir derstir. Dünyadaki modern hukuk devletlerinin birçoğunda Roma hukukundan kaynaklı uygulama ve normlardan bahsedilir. Ülkemizde de özellikle borçlar hukuku alanında ortak birçok normu örnek göstermek mümkündür.

O derste Magistra adıyla bir tanım yapılır. Bu adamlar bildiğiniz yürütme işinden sorumludur. Roma'yı idare ederler. Günümüzde tam karşılığı olmasa da bakan diyebiliriz. İşte Praetor vardır hukuka bakar, Consul vardır cumhurbaşkanlığına benzer, Quaestor maliye bakanı gibidir... Bu adamlara Roma maaş vermez. Görevleri devlet hizmetinin en onurlu mertebesidir ve bu iş para ile yapılmaz. Geçimini sağlayabilen kişiler bu işlere talip olur.

Bizim devlet anlayışımızın karşılığı olan "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" sözünün Roma'daki ifadesi ise çok defa gördüğünüz SPQR ibaresidir. Senatus Populusque Romanus ibaresinin kısaltması olan bu söz, Roma Senatosu ve Halkı anlamına gelir ki, egemenliğin kaynağı hakkında bilgi verir.

roma.jpg
source

Magistraların büyük çoğunluğu 1 yıllığına göreve gelir. Üst üste seçilemez. Yaptıkları işlerden ötürü görev süreleri dolunca yargılanabilirler. Görev süresi dolan bu kişiler çoğu kez senato üyesi seçilir. Devlet geleneğinin yaşatılması ve devlet işine aşina insanların danışma meclisinde görevlendirilmesi ile kamu emin ellere bırakılır.

Akademi Roma siyasi tarihini tasnif ederken, dönemleri meşru egemen güce göre belirlemiştir. Cumhuriyet döneminde insanların tümü siyasi hayatın bir parçasıdır. Kanunların tümünde dahi, bu dönemde, tüm yurttaşlar aktif olarak oy hakkına sahip olmuştur. Halk meclisleri kanunları reddedebilen ve onaylayan konumdadır. İşte dünyanın gördüğü en muazzam demokrasi bu olsa gerek. Demokrasi narası atan herkesin bahsini ettiği, etmese bile aklına gelen bu ütopyanın insanlık tarihinde yaşatıldığı bir devir mevcuttur. Bundan ötürüdür ki Roma'yı pek sever, fazlaca benimserim.

2.Mehmet'in Roma'nın varlığına son verdikten sonra en büyük uğraşı bu zenginliği keşfetmek ve anlamaya çalışmak oldu. Öyle ki Caesar'a karşılık gelen Kayzer ünvanını kullanmıştır. (Kaynaklarda Mehmet Kayzer-i Rum olarak geçmektedir.)

Bu konuyla ilgili bir dostumun çok güzel bir benzetmesi var: "Adamın hayali Türk Justinyen olmak."
Sonuna kadar hak veririm bu söze. Gerçekten medeniyete ve ilme olan tutkusundan ötürü de en sevdiğim tarihi şahsiyetlerden birinin Fatih olduğunu söylemeliyim. Roma'yı iyice araştıran ve düşünen tek padişahımız olduğu için, sadece bu faaliyeti, bizi yaklaşık 2 asır dünya devleti yapmaya yetmiştir. Roma'yı sevdiğini, hayran olduğunu ise inceledikten sonraki icraatlarında görmek mümkündür. Nizamnamesi bu faaliyetin bir ürünüdür. Dil öğrenmesi, okuması, tercümeye olan katkısı ile gerçek anlamda yaşadığı çağın son derece ilerisinde bir fikir adamıdır. Tarih -se ve -sa ile yazılmaz ancak eğer kendinden sonrakiler içinde yalnızca 2 kişi dahi bu geleneği merak etse bugün Roma'nın yanında bir de Osmanlı yazılıyor olurdu.

Ne tarih dersinden ne de mevcut herhangi bir siyasi akımın propagandalarından yola çıkarak tarih öğrenmek, Fatih hakkında ya kardeş katili yahut yalnızca müslüman bir profil oluşturmamıza sebep olur. Oysa bakınca görülmesi gereken hususun bu olmadığını düşünüyorum...

Sort:  

Detaylı bir metin olmuş. Tek taraflı bakmamak gerek tabii ki.. Ama maalesef insanlar tarihi bile kendi fikirlerine göre yorumlamaya ve dahası çarpıtmaya başladı. Yorum illaki yapılır ama asıl mesele belirttiğiniz gibi objektif davranmak.

Zaten en büyük sorun zannetmek. Bilmek için çaba harcayan insan sayısı çok az.