Futbolun Endüstrisi ve Can Çekişen Ruhu

in #tr7 years ago

Futbol, 1800’lerin ortasında Kıta Avrupası’nın kirli sokaklarında temelleri atılmış, coşkuya, heyecana ve durağan olmaksızın tempoya dayalı bir spor türü olarak gelişimine başladı. Kısa zamanda sporlar arasında fenomen haline gelen futbol, 1930’lardan sonra uluslararası bir form kazanmış, farklı birçok kültürden ve sosyal sınıftan insanları bir stadda toplamaya başlamıştır. Hayatlarında herhangi hiçbir ortaklık bulunmayan fakir ve zenginler, Katolik ve Protestanlar, Brezilyalılar ve Arjantinliler, tek bir tempo için ortak nefes alıp vermeyi futbol sayesinde öğrenmiştir.
1900’lerin sonlarına doğru ciddi reklam yatırımları, iş adamlarının farklı kaynaklarını futbola çevirmesi sebebiyle bugünlerde futbol, eski ruhundan ve akıcı temposundan uzak, bir strateji ve fırsat eşitsizlikleriyle donanan, tutkusunu kaybeden, ya da bu tutkuyu zenginlerin tekeline aldığı bir spor haline dönüştü.

Sponsorluk anlaşmaları, büyük bonservis ücretleriyle birlikte artan talep, kulüple taraftarının arasında kurduğu köprüleri pahalılaştırdı, aradaki organik bağı ortadan kaldırdı. Bugünlerde orta sınıf ya da yoksul sayılabilecek seyirciler, sevdikleri oyunda, sevdikleri takımın maçlarını ancak bir televizyon ekranından izlemeye mahkum edilmiş durumda. Takımının formasını almak için aylığının yarısını vermesi gereken bir fanatik, bir kutsal olarak baktığı kulübüyle artık eskisi gibi bir ilişki kurabilir mi?

İlişkilerin sadakat ve fanatiklik bağlamında ilerlediği futbolda para döngüsü çoktan bunların önüne geçmiş durumda. Astronomik ve aklın kabul etmeyeceği maaş bütçeleriyle ezeli rakiplerinde forma giyen futbolcular, ciddi yatırımlarla oluşturulan Katar ve Çin endüstrisiyle futbolcular, tutkularının değil paranın esiri olarak vermemesi gereken kararlar veriyor.
Katar, Çin ya da bu gibi ülkeler Dünya’nın her ülkesinde olduğu gibi iyi futbol izlemeyi elbette ki hakkediyor. Fakat verilen bonservislerin ve yapılan yatırımların kaynağına baktığımızda birkaç petrol zengini veya anlaşılması zor devlet istekleriyle finanse edilen bu endüstri, aslında bu transferlerin ve futbolun bu ülkelerde büyümesinin sebebinin yurttaşların talebi olmadığını bize rahatlıkla gösteriyor.

Eskiye bakışla ruhunu kaybeden futbol, artık söylendiği gibi arsalarda değil, borsalarda değer görmeye başladı. Bu doğrultuda devam ederse, buna bir çare bulunamazsa bundan 20-30 sene sonra sadece zenginlerin elinde dönen bir sirk sporuna dönüşecek. Futbolla ve takımıyla özdeşim kuramayan insanlar, ileride kendilerine futboldan başka ne gibi bir hobi ya da tutunma noktası yaratacak, bu henüz tahmin edilebilir gözükmüyor.