Likya Yolu'nda Zorlu Yürüyüş ; ADRASAN (Musa Dağı) ve Likya Yolu Hakkında

in #tr7 years ago (edited)

Merhaba, Likya Yolu serimin 3. bölümünü okumaktasınız. Bir önceki bölümün sonunda, 5. Günün sabahında, Kadir’in Ağaç Evi’nden ayrılmış ve Adrasan yolunun girişini aramaya başlamıştık. Yolculuğu kaldığım yerden anlatmaya devam edeceğim ama önce Likya Yolu hakkında birkaç bilgi vermek istiyorum.


musa3.jpg


Likya Yolu Hakkında:

Fethiye’den başlayarak Antalya’ya uzanan 535 kilometrelik, çok sayıda antik kentten geçen, ülkemizin ilk uzun yürüyüş yoludur. Sahil kentlerinin yanı sıra, el değmemiş doğal alanlar, koylar ve küçük köylerden geçen keyifli bir yolculuk sunduğu için yürüyüş severlerin uğrak noktasıdır. Bu yol,tarihte Likya olarak adlandırılan pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış Teke yarımadasındaki patikaların haritalanması ve işaretlenmesiyle oluşturulmuş bir rotadır. 1999 yılında Cate Glow tarafından işaretlenerek turizme kazandırılmıştır. Cate Glow ayrıca yolla ilgili bir rehber de yazmıştır; The Lycian Way / Likya Yolu.

Aşağıdaki resimde Likya Yolu’nun üzerinden geçtiği 14 antik kenti görebilirsiniz.


szdfxgchjkvraestg.PNG


Adrasan Etabı Hakkında :

Bu bölümde anlatacağım; Olympos- Adrasan etabı 16 kilometrelik uzunluğu ve (Musa Dağı’nda) 746 metre yüksekliğe çıkması sebebiyle en zorlandığım etap oldu. Okuduğum rehberlerde, orta zorlukta bir etap olarak değerlendirilmiş. Demekki yorulmamın sebebi yürürken yaptığım yanlışlar.

Baharda gidilirse nehir yataklarından geçtiği için su sıkıntısı olmayan bir etap. Son bahar ve yaz mevsiminde en az 2 litre suyla yola çıkmak gerek çünkü 8 -10 km boyunca hiçbir su kaynağı yok. Ayrıca yoldan çıkmanıza sebep olacak iki neden var, silikleşen işaretler ve yürüyüşçülerin bıraktığı yanlış işaretler.

Rotada kamp için kullanılmış alanlardan geçiliyor. Zirvede baharda açılan bir köfteci var. Buradan içecek, yiyecek satın alabilirsiniz. Yaz mevsimindeyse burada yalnızca kuyu suyu bulmak mümkün.
İnişli çıkışlı uzun bir dağ yolu olması gözünüzü korkutmasın. Kurak mevsime rağmen çok güzel manzaralarla karşılaştığımız keyifli bir yürüyüştü. Aslına bakarsanız Likya Yolu çoğunlukla sahile paralel ilerliyor yani düz arazilerden yürüyorsunuz. Adrasan (Musa Dağı) etabı, yükselti farkına rağmen geçilemeyecek ya da tırmanış gerektiren bir yol değil. Tek bir şartla, kaybolmamak için işaretleri iyi takip etmelisiniz.


2wqerth.PNG

Kaynak: Wikiloc


5.Gün :Yola Devam, “Likya Yolu- Adrasan” Tabelası Nerede?

Olimpos antik kentinin çıkışına yakın bir noktada ilk tabelamızı bulduk.


olympos ilk tabela (2).jpg


Tabela güney akrepolü işaret ediyordu. Olimpos antik kentinin güney akrepolüne geçmek için önce dere yatağından karşı tarafa geçtik. Ufak bir tepeye çıktık ve düz patikada antik şehrin kalıntıları arasında dolaştık. Burada Kral Mezarı’nın hemen yanında Cate’in bıraktığı kırmızı ok işaretini bulduk. İşaretler kayaların üzerinde, 2-10 metrede bir karşınıza çıkıyor. Bu yüzden bir yerde işaret görmediğimiz halde belki ileridedir diye düşünerek yoldan çıkmışız. Antik kentin daha önce görmediğimiz bölümlerini gördük, geri döndük ve işaretleri bulup doğru patikadan yamacı tırmanmaya başladık. Bu kayboluş bize 15-20 dakika kaybettirdi.


olympos  (2).jpg


Uzun saatler boyu yürdük, molalar verdik. Kamp için kullanılmış kayalık bir alandan geçtik, zirveye son 2 kilometre kala ikinci kez kaybolduk. Hatamız şu, Cate’in bıraktığı işaretlere çok benzeyen kırmızı işaretleri takip ettik.

20 metre kadar dik ve dar yamaca zar zor tırmandım. İleride işaret göremeyince olduğum yere oturdum, karşı tarafım uçurum, çantayla aşağı geri inmeye cesaret de edemedim. Merve’ye seslendim, “gelmeyin burası yürüyüş yolu gibi değil.” Ekipmansız çıkılabilecek bir yol değildi. Üstelik yürüdüğümüz yolda hiç böyle uçurum kenarından gitmedik, bir terslik olduğu açık yani. Merve çantasını aşağı bırakıp yukarı tırmandı. İleride bir kırmızı işaret daha olmadığını ve yolun kayalarla kapandığını söyledi. Yani kaya tırmanışı yapmıyorsanız, bu yoldan geçmeniz im-kan-sız. İyi ama geri de inemiyoruz. Orhan ve Merve’nin çantası dik yamacın yarısında, ben çantamla daha yukarıdayım, Merve en tepede çantasız. Bu arada Merve yanıma inerken kaydı ve ağaç dallarına tutunarak zor durdu. Bacakları, kolları çizikler içerisindeydi. Aşağı inip çantadan ince bir halat çıkardı, çantaları ipe bağlayıp asansör gibi çekerek indirdik.

Ben ayağa kalkıp yamaçtan inmeye başladım. Ayağım düz bir cisme basınca kaydım, hop diye yere oturdum . 600 metre yükseklikteyiz ve düşmeme sebep olan cisim bir cep telefonu :D Zannediyorum ki bizim gibi yanlış yola giren bir yürüyüşçü iphone4’ünü burada düşürdü. Ben de gidip tozdan görünmeyen telefona bastım. Açmayı denedim, ya şarjı yok ya da bozuk. Cebime koydum ama inerken ağırlık yaptığı için tekrar yere bıraktım. Sahibini çok merak ediyorum…

Bu ikinci kayboluş yarım saat, bir litre su ve bolca enerjiye mal oldu.

İndiğimiz noktada tekrar Cate’in bıraktığı işaretleri aradık. Bulduk, kilometre levhasını da gördük. Artık suyumuz da azaldığı için yakınlarda su kaynağı aradık ama yoktu. Bir tepeye çıktık, indik. Haritada gördüğümüz kaynak işaretine vardık. Burası kurumuş bir dere yatağıydı. Neyse dedik, kişi başı birer litre su ayırırsak, zirvede su bulamasak bile yürümeye devam eder gece Adrasan’a varırız. Fakat dikkate almadığımız bir şey vardı, çok yavaş ilerliyorduk. Saat 5 olduğu halde hava kararmaya başlamıştı. Zirveye az bir mesafe kalmıştı evet ama yamaçları çıkmak, inmek uzun sürüyordu. Çünkü Orhan’ın bileği burkulmuştu. Doğru ayakkabı seçmek önemliymiş, öğrendik. Özetle, bizim zirvede kamp atmamız şarttı. Bu durumda tepede su bulmazsak ertesi gün Adrasan’a inerken susuzlukla baş etmek zorunda kalacaktık.

Çamlıktan, dikenli bodur ağaçların olduğu bir araziden geçtik, bir tepeye çıktık ve keçi patikasına vardık. Keçiler geçtiyse medeniyete ve suya yakınız dedik, heyecanlandık. 200 metreyi müthiş bir enerjiyle, mutlulukla yürüdük. Umut nasıl güzel, nasıl şifalı bir şey…Yine de kararan hava sebebiyle içimizde hafif bir tedirginlik var hala ve bu yorgunluğumuzu arttırıyor . Nihayet düzlükte keçi ağılı ve bir kulübe gördük.

O anın tarifini yapmak yerine Tosun Paşa filminden yeşil vadi sahnesini şuraya bırakıyorum;



Ben ağılı görünce yakında yalak vardır diye bağırıp aşağı koşmaya başladım. Kaydım :D önemli değildi… Çok şükür ki yalakta su vardı. Bir kuyudan hortumla gelen su, keçiler için yalağa doldurulmuş. Açtık vanayı, içebildiğimiz kadar su içtik.

Ufak bir dağ evinin ardında düzlük alan vardı. Açık bir alan olduğu için hem üstümüze ağaç devrilme riski yoktu, hem de ateş yakabileceğimiz alan vardı. (Ağaç devrilme ihtimalini abartılı bulmayınız, yol boyu devrilmiş ağaçlarla karşılaştık. Üstelik düz bir alan ve rüzgar sert esiyordu.) Daha önce buraya kamp atıldığı belliydi. Kamp ateşi için dizilmiş taşları toparladık ve güzelce dizdik.

Gece için çalı çırpı ve odun getirdik. Çadır atacağımız alandan cam, taş ve çöpleri topladık. Çadırları kurduk ve şişelere su doldurduk. Kamp ateşinde yemeğimizi pişirdik. Yemeğin ardından çayımızı da demledik ve manzara karşısında sohbet ettik.


musa dağı kamp (2).jpg


Sonrası huzur ve mutluluk doluydu. Yatacak yer, su ve yemek ihtiyaç duyulan her şeymiş. Hiçbir tasamız ve isteğimizin kalmadığı bu anda fark ettiğimiz bir şey de insanların bir arada olmasının ne kadar önemli olduğuydu. Ateşin etrafında son dilim ekmeğimizi paylaşırken, bugüne kadar kıymet verdiğim ve paylaşamadığım şeyleri düşündüm. Ne bu ekmekten ne de paylaşılan andan kıymetli hiçbir lüks yokmuş meğer. Güven duygusu ve ev sıcaklığı ancak ekmeğinizi paylaşabileceğiniz insanlar yanınızdayken varmış.


afghfgjvbng.PNG


Ay ışığı aydınlattığı için saat 10 da bile hava zifiri karanlık değildi. Aşağıdaki ovada, Adrasan (Çavuşköy) LED ışıklı bir tablo gibiydi. Fazla yakacak kalmadığı için ateş sönmeden çadırlara girdik. Benim çadırıma kalan yiyecekleri koymuştuk. Deneyimli kampçılar okuyorsa bize gülüyordur… Üç büyük hatamız var. Rüzgar alan bir uçurum kenarına çadır kurmak, ateşin sönmesine izin vermek ve yiyecekleri çadırda tutmak. Bu üç hatanın sonucu uykusuz bir gece oldu. Ateş sönünce domuzlar çadırların etrafında dolaşmaya başladı. Başta ne olduğunu anlamadığımız için ölesiye korktuk. Merve çadırın dışından ayağına dokunan bir şey olduğunu söyledi. Sonra benim kafama yakın bir yerden homurtu ve ayak sesleri geliyordu.

Rüzgardan çadıra çarpan tentemdir diye düşündüm. “Birşey yoktur, domuzsa da birşey yapmaz” dedim. Ama çadırda yemek olduğu için kokuya gelen domuz, bir türlü gitmedi. Biz de çareyi ışık ve çöp poşeti hışırtılarıyla korkutmakta bulduk. Hırıtlı ve ayak sesleri kesilince fenerimi kaptığım gibi çadırdan çıktım ve ateşi harladım. Uzaktan köpek uluması duyuyorduk ama domuz göremedik. Bir koşu Merve’nin çadırına girdik. İki kişilik çadırda üç kişiyiz ama çadır nasıl sallanıyor. Rüzgar esmiyor, gürlüyordu. Bu defa da kalktık, çadırın iplerini çelikle yere çaktık ve taşlarla sağlamlaştırdık. Bu arada benim çadırımda tüm eşyalarımız vardı. Çeliklerini kontrol ettim ve Merve’nin çadırına döndüm. Sallantı azalmıştı. Biraz uyuduk böylece.


musa1.jpg


Sabah çadırları toplarken çadırımın baş tarafında kalan üç paralel yırtık bizi şaşırttı. Rüzgardan olur mu bilmiyorum ama gece tam oradan bir şey vuruyor gibi gelmişti. Bir anlık gafletle çelik çomakları söktüğüm çadırdan elimi çektim ve Merve’ye yırtığı göstermek için seslendim. O esnada bir rüzgar esti. İçi boş olan çadır paraşüt gibi havalandı ve biz peşinden koşarken Adrasan manzarasına doğru düştü. Merve dehşet ifadesiyle bana bakarken, çadırın peşi sıra histerik gülüşlerle aşağı hopladım, çadırı yakaladım. Bir iki metre aşağıda bir düzlük var, Merve onu görmemişti… Çadırın Adrasan’a kadar bizden önce gitmesi, ağaç dallarıyla engellenmişti. Adrenalin dolu anın sonrasında toplandık ve kahvaltı yaptık. Bu esnada yanımıza kulübenin sahibi geldi. Amca yaşına tezat bir dinçlikte ve enerji doluydu. Yakındaki kafe de akrabasınınmış. “Bahar’da açarız orayı” dedi. Kalacak olsaydık bize yumurta kıracaktı. Buradan geçenlere çok yemek pişirmiş…


WhatsApp Image 2017-07-31 at 6.26.54 AM.jpeg


İniş yolu uykusuzluğu göz ardı edersek zevkli ve daha kolaydı. Nihayet yol ayrımının bulunduğu düzlüğe geldik. Karşıda tarım arazisi ve yine bir yalak gördük. Ne tarafa döneceğimizi anlamaya çalışırken beklemediğimiz bir şey oldu. Karşıdan gelen 3 yürüyüşçü gördük. Biz onlara gülüyoruz onlar bize :D “Bu sıcakta bizden başka hangi deli dağa çıkar diyordum” dedi biri. Aramızda yarım saat mesafe varmış meğer. Zirvedeki amca bizden bahsetmiş onlara. Sigara uzatıp, yol sordular. Ayaküstü hızlı bir sohbetten sonra tempolu yürümeye devam ettiler. Biz de kısa bir mola verdik, su doldurduk ve soldaki yoldan yürüyerek yola devam ettik.


musa son.jpg


Son olarak dar bir kaya oyuğundan geçtik. Burası dağ yolunun bitişiydi. Kuru dere yatağından geçip çoğunlukla düz olan yolda, seraların ve evlerin arasından ilerledik, portakal mandalina ve incir ağaçları arasında gidiyorduk, ne yazık ki henüz olmamışlar. Mor erik olmuş bir tek. Bir tarla başında tabelayı gördük nihayet.

Orhan evlerden birinde yaşayan güler yüzlü ablayla sohbet etti, soğuk su içtik ve nehir yatağı kenarından yürüyerek Adrasan şehir merkezine vardık. Bahçeli evlerin iki yanda dizildiği, yemyeşil bir kasaba burası. Uzun sarı kavakların arasından akan bir dere var. İçine rengarenk çardaklar yapmışlar. Çardakların tül perdeleri ve derede yüzen ördekler ortama bir masal diyarı havası katmış…

Musa Dağı’ndan Adrasan’a kadar olan yolculuğumuzu anlatığım yazımı 5. günün akşamında bitiriyorum. Sonraki Likya Yolu yazımda Adrasan’da geçirdiğimiz geceyi ve Finike’ye yolculuğumuzu okuyabilirsiniz.

Sort:  

Çadır içinden çekilen resmi ayrı bi beğendim :D

Teşekkürler :)

Tosun Paşa kısmında bastım kahkahayı :D harika bir seri devamını iple çekiyorum :)

Teşekkür ederim, devamını 2-3 gün içinde okuyabilirsiniz. :D

I visited your page, and found this post amazing! interesting ?,@ronaldmcatee

Thank you :)

Congratulations @selin8! You have completed some achievement on Steemit and have been rewarded with new badge(s) :

Award for the total payout received

Click on any badge to view your own Board of Honor on SteemitBoard.
For more information about SteemitBoard, click here

If you no longer want to receive notifications, reply to this comment with the word STOP

By upvoting this notification, you can help all Steemit users. Learn how here!