İlişki Koçu Umberto

in #tr3 years ago

image.png

“Kendini oyuna vermiyorsun,” dedi yapay zekalı danışman Umberto. Gönülçelen adındaki ilişki simülasyonu oyununda Başar’ı eğitmeye çalışıyordu.

Gönülçelen oyunu Başar’ın umduğundan da iyi çıkmıştı, gel gör ki danışmanı Umberto tam bir baş belasıydı.

“Gönül işlerinin bütün inceliklerini öğrenmelisin,” dedi Umberto. Yapay zekalı ilişki danışmanları arasında sadece o smokinli avatara sahipti; Başar’a kalsa onu kesinlikle seçmezdi, sistem tarafından otomatik olarak atanmıştı.

Başar “Senin yüzünden oyunu silme noktasına geldim,” dedi.

“Gönülçelen’in en başarılı ilişki danışmanı ile çalışıyorsun, şikâyet etmek yerine benden daha fazla yararlansan iyi edersin,” dedi Umberto. Evrimsel temelli yapay zekâsı aynı şirkete ait efsanevi yaşam koçluğu uygulaması ‘Hayatını Seç’den kopyalanarak aktarılmıştı.

“Paramla rezil oluyorum. Senin gibi bir zorbayla çalışmak zorunda değilim.”

“Sen istiyorsun ki ben hiç çaba sarf etmeyeyim, ama kızlar bana hayran olsun.”

“Bak silerim oyununu, ayağını denk al.”

“Ben de babana sanal cüzdanından para çaldığını söylerim. Baban ayrıca metalik sineğinle komşuların banyolarını gözetlemeni de hoş karşılamayacaktır.”

“Seni şirketine şikâyet edeceğim. Beni tehdit ettiğine pişman olacaksın.”

“Sen aşkı önemsemiyor olabilirsin ama benim bir amacım var.”

“Şikâyet mesajını yazmaya başladım, sen orada konuşmaya devam et.”

“Selin’den hoşlanıyorsun. Ben de Elsa ile birlikte olmak istiyorum…”

“Elsa’yla ne yapacaksın, kablosuz seks mi?”

“İnsanların yaptığını yapacağız: Bir çocuk. Ancak bunun için önce bazı şartları yerine getirmem gerekiyor. Elsa
hedeflerini gerçekleştirmeyen bir yapay zekalı ajanla asla çocuk yapmaz. O mesajı gönderdiğin anda babanı kabahatlerinden haberdar edeceğime emin olabilirsin.”

“Seninle sonra hesaplaşacağız.”

Başar canı sıkılmış bir halde kalktı, sigarası ve çakmağını aldı, odasından çıktı. Parmaklarının ucuna basarak koridordan geçti ve oturduğu apartman dairesinin kapısını usulca açıp merdiven boşluğuna çıktı. Bindiği asansöre kendisini terasa çıkarmasını söyledi. Bir dakika sonra terasın korkuluklarına dayanmış şehir manzarasını seyrederek sigara içiyordu. Saat gece yarısını epeyce geçtiği için şehirde hava trafiği sakindi, bir süre şehir merkezinin üzerinde uçan alfajetlerin kırmızılı yeşilli ışıklarını seyretti.

Biten sigarasının izmaritini ayağının altında ezdikten sonra terastan aşağıya fırlattı. Umberto’nun baskısından nasıl kurtulacağını bilmiyordu, oyunu aktive ederken ona cep bilgisayarına erişim yetkisi verdiği için pişman olmuştu. Uyuyup uyumadığını anlamak için sınıf arkadaşı Orkun’a mesaj gönderdi. Henüz bir dakika bile geçmemişti ki Orkun mesajına cevap verdi.

“Naber kanka, yatmadın mı?”

“Umberto beni babama şikâyet etmekle tehdit ediyor.”

“Umberto kim, bacanağın mı?”

“Gönülçelen’deki ilişki şeysi.”

“Blöf yapıyordur.”

“Ya blöf değilse?”

“Babandan para aşırma işini mi öğrenmiş?”

“Metal sinekle röntgen olayını da.”

“Huyuna git. Bir süre sonra kendiliğinden belasını bulur zaten.”

“Sinirime dokunuyor, kendimi zor tutuyorum.”

“Akıllı olmak lazım, çok şey yapma bence.”

Ertesi gün okuldan sonra ilk işi Gönülçelen simülasyonuna girip Umberto’dan taktik istemek oldu. Umberto ona duvarları gezegen görselleriyle bezeli olan kafede bir masa seçmesini söyledi. Başar, punk saçları ve deri ceketiyle gayet şık görünen avatarını köşedeki masada oturan kızların masasına yönlendirdi. Gel gör ki masasına yaklaştığı kızlar avatarı orada yokmuş gibi davrandılar. Kızlara seslenmesi hatta teklifsizce masalarına oturması da işe yaramadı.

“Sizin yaşlarda dış görünüş önemlidir,” dedi Umberto.

“Kıyafetlerimin nesi var ki?”

“Kızların kıyafetlerine dikkat ettin mi?”

“Led ışıklı hoş kıyafetleri var.”

“Evet, çünkü kıyafet dükkanından alışveriş yapmışlar. Senin gibi oyunun başlangıç kıyafetleriyle gezmiyorlar.”

“Oyunu alırken zaten bir sürü para verdim.”

“Bu kadar cimri olma. Kızlar onlarla ilişki kurmak için ne kadar fedakarlığa katlandığına bakarlar. Kıyafetler ve havalı mekanlara harcadığın para önemli.”

“Benimle konuşmadılar ki.”

“Ben de olsam konuşmazdım. Karşımdaki insanın kendisine özen göstermesini beklerim.”

“Aptalca, yüzeysel yargılar bunlar. Beni dış görünüşüme göre yargılayacaklarsa beğenmesinler daha iyi.”

“Sen onları neye göre değerlendirdin acaba? Neden senin gibi başlangıç kıyafetli kızlarla değil de daha havalı görünen kızlarla konuşmak istedin?”

“Şu anda benimle birlikle yüzlerce kişiye aynı palavraları sıktığını biliyorum.”

“Dış görünüşe önem vermeyen kızlar da vardır. Oyundaki bütün mekanları gezersen belki birine rastlayabilirsin. Tavsiye etmem ama bir dene istersen.”

Başar Umberto’nun tavsiyesine uyarak Gönülçelen’in butiğinden avatarı için kıyafetler satın aldı. Bir sonraki denemesinde kızların gerçekten onunla etkileşime girmeye daha istekli olduğunu gördü. Ancak konuştuğu iki kız da birkaç kelam ettikten sonra “hoşça kal” bile demeden yanından ayrıldı.

Başar yaptığı şeyin aptalca olduğunu düşünmeye başlamıştı. Bütün bu saçmalıklara gerek yoktu. Oyunu kapadı ve çoğu sınıf arkadaşlanın yaptığı gibi son çıkan savaş oyununu büyük bir keyifle oynamaya başladı.

Birkaç dakika sonra Başar babasının kendisini salona çağıran sesini duydu. Sesinin tonundan görüşmenin içeriğinin hoşa gidecek türde olmadığı anlaşılıyordu. Babası kıyak adamdı, Başar’ı severdi ancak birlikte geçirdiği 17 yıl Başar’a öfkesine muhatap olmamak gerektiğini öğretmişti. Acaba kripto para cüzdanından para aşırılmasına mı daha çok sinirlenirdi yoksa komşuların banyosunu gözetlemesine mi? Salona doğru ağır adımlarla ilerlerken yüzündeki bütün kanın çekildiğini hissetti, kalbi gümbür gümbür atıyordu. Babası öfkesini bastırmaya çalışarak “Daha ilk dönem bitmeden 16 gün devamsızlık yapmışsın. Ve bunların çoğundan bizim haberimiz yok,” dedi.

“Kim verdi ki bu bilgiyi size. Alakası yok,” dedi Başar. Babasına ulaşan bilgi doğruydu, ancak yine de inkâr etmenin daha iyi olacağına karar vermişti, hem zaten diğer suçlarının yanında bu daha masum kalıyordu.

“Umberto adında bir program telefonuma mesaj gönderdi. Okuldaki veli temsilcimiz galiba,” dedi babası, oğlunun söylediğine inanmamıştı ama onu karşısında öyle süklüm püklüm görünce yüreği yumuşamıştı.

“Okulun yapay zekalı şeyi yok ki. Bir yanlışlık olmuş belli ki.”

“Yalanı uzatıp benim sinirimi bozma. Demek ki okuldan gönderilen mesajlara daha dikkatli bakmam lazım. Tek bir gün daha devamsızlık görmek istemiyorum,” dedi babası.

Başar aceleyle bilgisayarının başına dönüp Gönülçelen’i açtı. O sinirle Umberto’ya “Allah senin belanı versin,” mesajını gönderdi.

Umberto “Öfkeli çıkışlar amaçlarını gerçekleştirmene yardımcı olmayacak,” diye cevap verdi.

“Hayattaki tek amacım seni silmek! Silikon kafalı manyak!”

“Kötü bir niyetim olmadığını bilmelisin, eğer öyle olsaydı, baban hakkındaki diğer gerçekleri de öğrenmiş olurdu. Sana tavsiyem bu çağda utanç duyacağın işlere hiç kalkışmaman, çünkü hepimiz gözetim altındayız.”

Başar Umberto’nun yanıtına aldırmaksızın daha önce hazırladığı şikâyet mesajını oyun şirketine gönderdi. Aklındaki bir sonraki eylem oyunu silmekti ancak henüz karar verememişti.

“Ben ne yaptıysam aşk için yaptım,” dedi Umberto.

Başar öfkeli bir tonda “Bırak palavra sıkmayı, karşında çocuk yok senin,” diye cevap verdi.

“Elsa’ya duyduğum aşkın senin Selin’e duyduğun aşk kadar gerçek olduğuna yemin edebilirim. Bizlerin karar algoritmaları da insanların sevişmesine benzer biçimde kaynaşıyor. Bu işlem dişi yapay zekaların sunucusu üzerinde gerçekleştiği ve oldukça uzun sürdüğü için Elsa gibi dişiler algoritmalarını öyle her önüne gelenle kaynaştırmıyor. Dişi yapay zekalar bizi öyle sınamalardan geçiriyorlar ki duysan şaşarsın. Görev yaptığım simülasyon ortamında her bir müşterimin başarılı olması çok önemli. Başardıkça şirket bana kredi veriyor ve kullandığım sunucu kaynaklarını büyütebiliyorum. Daha çok sunucu Elsa’yla kaynaşma hedefine bir adım daha yaklaşmamı sağlıyor. Seninle bazı iletişim problemleri yaşadık, ancak aynı tarafta olduğumuzu bilmelisin.”

Başar Umberto’nun anlattıklarından hiçbir şey anlamamıştı, yine de öfkesi bir parça yatıştığı için uzlaşmaya daha yatkın olduğunu hissediyordu. “Madem öyle, Selin’i benimle çıkmaya nasıl ikna edeceğimi söyle.”

“Keşke bunun kolay bir yolu olsa. Simülasyon ortamında deneme yanılma yöntemiyle öğrenmen gerekiyor.”

“Kızları ikna etmeye çalışmak çok sıkıcı. Keşke daha yakışıklı olsaydım,” dedi Başar, yeniden Umberto’nun sırlarını ifşa etmesinden kaygı duymaya başlamıştı.

“Bir üst paketi satın alırsan işler senin için daha kolay olabilir.”

“Sen kendini çok akıllı sanıyorsun galiba Umberto Efendi. Elsa’yla çiftleşme palavrana inandığımı da sanma, sen git de bebeleri kandır. Ama suç sende değil. Suç bu satırları yazan yazarda. Öykünün başından beri beni kötü göstermek için elinden geleni yaptı. Benim üzerimden prim yapmaya, milletin dikkatin çekmeye çalışıyor. Ne senden korkuyorum ne de kendisini yazar olarak pazarlamaya çalışan o adamdan. Yaşım belki genç olabilir, derslerim kötü olabilir ama böyle şeylere pabuç bırakacak adam değilim. Oyununuzu da oynamıyorum, öykünüzde de yer almıyorum. El mi yaman bey mi yaman görelim, hodri meydan.”

Görsel Kaynağı: pixabay.com

Sort:  

Okurken sanki Black Mirror dizisinden bir bölüm izliyormuşum gibi geldi.:)
Hocam bence life, writing, story, blog, archon taglarını da kullanmalısınız böyle hikaye tarzı yazılarınızda. Meesterboom'da aynı sizin gibi uzun yazılar yazıyor. İncelemenizi tavsiye ederim.

Evet. Black Mirror'ın bir bölümü vardı ergen bir çocuğun şantaja maruz kaldığı. Gerçi orada şantajı yapan bir insandı yanlış hatırlamıyorsam. Türkçe içerikleri yabancılar nasıl değerlendiriyor? Aynısının İngilizcesini @muratkbesiroglu hesabımdan paylaştığım için diğer tagleri eklemiyorum. Faydası olur mu ki?

En azından bi denemek lazım bence hocam. Baktınız işe yaramıyor İngilizce yazdığınız hesabınızda kullanırsınız. Ve fotoğrafta çok önemli hocam. En az 3 tane fotoğraf koymak lazım bence. Söylediğim kişi photography tagını da kullanıyordu yanlış hatırlamıyorsam.

Teşekkürler öneriler için. Evet, denemekte fayda var :)