Roman Çocuklar ve İlk Staj Günüm

in #tr7 years ago

Anın müzikleri, Angus and Julia Stone – Memories Of An Old Friend albümünden.
jksdnf.png
Bugün staj için anaokuluna gittim. İlk gün yorgunluğu bir başka oluyormuş, hatırladım. Vücut hamlıyor çalışmayınca galiba. 5 yaşındaki 17 çocuk tahmin edeceksinizdir ki çok enerjik ve konuşkan olabiliyor. Şimdi onlarla molasız 5 saat geçirdiğinizi hayal edin. Bu konuda gizli bir projem var birazcık bahsedeyim. Survivor’a rakip olacak bir yarışma programı hazırlamayı düşünüyorum. Tahmin edin nerede yaşam mücadelesi verilecek?
Gittiğim anaokulu Kadifekale ‘de. Burası İzmir’e tepeden bakan bir semttir. Manzarayı görmek için bir gün çay içmeye gelmelisiniz. Kadifekale tekinsiz olduğu söylenegelen bir semt ancak gündüz saatlerinde 2 defa gittim ve bir terslik olmadı. Olacağını da sanmıyorum. Her yerde olduğu gibi burada da insanlar kendi halinde yaşamlarını sürdürüyor.
Okulla ilgili beni şaşırtan velilerin ilgisi oldu. Yemek getiren, çocukların giyinmesine yardım eden anne babalar okulu doldurmuştu. İnsanlar sıcakkanlı, konuşkan. Stajer olduğumu öğrenince hemen sohbete başladılar. Bahçedeki keçiye geldi konu nasılsa. 5 yaşındaki rüzgarın bahçede küçük bir keçisi varmış. Okula getirmeyi çok istiyormuş. Çocuktaki yaşayışa bak dedim içimden. Ben o yaşta civciv bile bakamamıştım.
Anaokullarında genellikle ilk saat serbest oyun zamanıdır. Çocuklar istedikleri köşelere geçer. Stajer öğretmenler olarak bu anı gözlem ve tanışma için değerlendirelim dedik. Aralarına karıştık, birlikte oyun oynadık. Bu arada çocukların konuşmalarını duyuyoruz. Masada lego oynayan iki çocuğun diyoloğu tam olarak şöyleydi; “Biz zengin miyiz?” “Evet, bak çok var” (elini lego kutusuna daldırmış) “Biz neden zengin değiliz?”.
Romanların yoğunlukta olduğu Kadriye mahallesinde staj alıyorum. Çocukların ne kadar güzel dans ettiklerini tahmin dersiniz. 4 yaşında bir bıdık var, adı emir. En fazla bir metre on beş santim boyunda sevimli bir çocuk. Müzikli ya da müziksiz Emir bir dans ediyor ki şaşıp kaldık. Hareketler, bakış, duruş, ritim uyumu dehşet güzel. Evde dayısıyla dans ederek öğrenmiş. Canı sıkıldıkça kalkıp oynayan bu çocuk 23 Nisan gösterisi için çalışılan dansta bir türlü uslu durmadı. Fransızca bir şarkı (Je T’aime – Lara Fabian) eşliğinde oldukça duygu yüklü el kol hareketleri var, lirik bir dans. Emir sandalyede oturarak yapılan figürlerin yerine tek başına tango yapmayı tercih etti. Ayağa kalktı ve dans çalışması boyunca gülümseyerek, görünmez partneriyle tango yaptı. Roman kültüründeki o içtenlik, dansa yatkınlık bu çocukta öyle belirgin ki film izliyor gibiydim. Sınıf öğretmeninde de aynı sempati ve içtenlik vardı. Bizimle tanışırken sarılıp öpmesinden belliydi içten oluşu. Çocuklarıyla birlikte gülüp oynayan bir anneden farksız, sabırlı ve deneyimli bir öğretmen olduğunu düşünüyorum. Umarım zaman içinde sorun yaşamayız.
Hiç duymadığım isimler öğrendim bu sınıfta. Ejder ve Kanya en tuhafıma gidenler oldu. Sınıftaki öğrencilerden ikisi 4 yaşında olduğu için çok ufak, özel ilgi göstermek gerekebiliyor. Bir öğrencinin özel gereksinimi olduğu olduğu için ayrıcalıklı hakları var. Mesela tuvalet sırasında en öne geçiyor. Bir öğrencideyse Waardenburg Sendromu var. İlk defa gördüğüm halde güzel yüz şekli ve beyaz perçeminden hemen waardenburg olduğunu anladım. Bu genetik bozukluğa sahip kişiler birbirlerine oldukça benziyormuş. Bu sayede sendromlu birini bir kez gördüyseniz bir diğerini kolayca anlayabilirsiniz. Hastalık işitme kaybına sebep olabileceği için özel gereksinimli olabiliyor waardenburglu bireyler. Yani muhtemelen sınıf öğretmeni benden bu ayrıcalıklı öğrencilere yardımcı olmamı isteyecek ve birlikte daha çok vakit geçireceğiz. Dördü de sevecen çocuklar. Benim için hava hoş.
Şimdi ayıptır söylemesi bugün sınıfta yediğimiz yemek nefisti. Yemeği öğrencinin annesi hazırlamış. Üstelik öyle basit bir sulu köfte ya da tavuklu pilav değil. 20 kişiye yetecek kadar sarma sarıp getirmiş. 12-13 yaşlarındaki kızı olduğunu düşündüğüm bir öğrenci de veliye yardım etti serviste.Sonra gidip kardeşinin yanaklarını sıka sıka defalarca öptü. Ardından da öğretmene sarıldı ve bize el sallayıp gitti. Öğretmenin eski öğrencilerindenmiş. Öğrendik ki 2006’dan beri bu okulda çalışıyormuş. Yine de enerjisi dorukta…
Okul ve semt hakkında gözümü korkutan söylentilere gülüyorum şuan. Gerçekten insanların yakınlığından ve içtenliğinden korkuyoruz galiba. Hele ki duygusal insanlardan ödümüz kopuyor. Oysaki olduğu gibi davranabilen içi dışı bir insanlardan kimseye bir zarar geleceği yok. Kendi süper egomuzla, ne derler tasasıyla ve nezaket dediğimiz kurallarla bizzat o zararı kendimize veriyoruz. Sosyal kurallarla yaşamaya çalışırken bir bakmışız hiçbir şey yaşamamışız.
Yorgun geçen günümü ve roman çocuklarıyla ilgili izlenimlerimi paylaştığım bu yazının da sonuna geldim. Kendinize daha az kural koymanız dileğiyle. :)